Bizler ilk bilgisayarı randevu alarak, ayağımıza galoşlar giyerek görmek için kuyruklarda beklemiş nesiliz. O zaman koca salonları dolduran bilgisayarların yaptığı işlemleri şimdi minicik hesap makineleri yapıyor. Artık bilgisayarlar hayatımızın her alanına girmiş durumda. Onlarsız bir hayat düşünemiyoruz. Hele bilgisayarlar internetle birleşince insanoğlu yepyeni bir çağa adım atmış oldu. Adına ne derseniz deyin bu yeni dönemin en önemli özelliği 'bilgi'nin sanayi çağının (tabiat-emek-sermaye) şeklinde özetlenen üç kaynağından daha önemli hâle gelmesidir. İşte şimdi oturup yeniden düşünmemiz gereken bir durumla karşı karşıyayız. Mesele bazı siyasilerin Mecliste yumruklaşarak aylardır sömürmeye çalıştıkları 3x4 meselesinin çok ötesinde önemlidir. Gençlerimizi 'mouseçu' olarak mı 'klavyeci' olarak mı yetiştireceğiz? Yani bugüne kadar olduğu gibi başkalarının ürettiği bilgileri mouse'la tıklayan nesiller yetiştirmeye devam mı edeceğiz; yoksa ürettiği bilgileri 'klavyeyi' kullanarak insanlıkla paylaşan nesiller yetiştirmeye mi çalışacağız? Bu belki de en önemli meselemizdir. Zira bugüne kadar vardığımız nokta hiç iç açıcı değil. Milyonlarca genç beyini ilkokuldan üniversite bitinceye kadar çoktan seçmeli testlerle dumura uğrattığımızı cesaretle dile getiremiyoruz. Bu bakımdan bu kötü gidişin en önemli körükleyicisi olan üniversite imtihanlarını, ailelerin sırtında çok büyük mâli külfet olan dershaneleri sorgulayan ve bunlara daha etkili roller vermek için kafa yoranları tebrik ediyorum. Gençlerimize 'bilgi üretme zevkini' tattıracak bir ortam sağladığımız takdirde Türkiye'nin çok kısa zamanda gerçek anlamda parlayan bir yıldız olacağına da yürekten inanıyorum. Bu arada ortaya çıkarıldığı günden beri sağ elini yüzümüze doğru sallayarak tehdit ve tenkit eden tavrını sürdüren parti başkanlarını alkışlayan parti üyelerini de bu olumlu gelişmelere katkı sağlamaya davet ediyorum. Tabii cesaretleri varsa!