"Sakarya Türküsü"

A -
A +

İnsanın bazen "ayranı kabarır ya!" bendeniz de geçen gün öyle olmuştum ve son yazım alışılmışın üstünde uzun olmuştu. Bugüne kadar bu konuda hiç ikaz etme imkânını vermemeye çalıştığım Yazıişlerinin gizli kahramanı, gazete mutfağının baş aşçısı sevgili Nuh Albayrak bile aramak zorunda kaldı. Dedim ya ayran kabarıktı yazım belki de ilk defa ısrar etmem sonunda kısaltılmadı ve sayfadaki reklamların üstüne çift sütuna ve oldukça sıkıştırılmış olarak yayınlandı. Hem gazetenin Yazıişlerinden hem de siz sevgili "Yazımı okuyanlardan" tonla vaktinizi aldığım için özür dilerim. Bugün kısa kesmeye çalışacağım... O yazıda ellili yıllarda sanayileşme yolculuğuna beraber başladığımız Japonya ve Kore'nin şimdi ne kadar gerisinde kaldığımız, işin özetiydi. Türkiye, işte o yıllarda "millî ve manevî değerlerden vazgeçmeden de muasır medeniyet seviyesi yakalanabilir!" tezinin savunucularının bu fikirlerinden dolayı "Hapishanelerde", "çile" çektikleri bir memleketti. Japonya ve Kore'de şirketler ve işçileri her gün fazladan iki saat devlet için çalışırlarken "Anadolu'nun masum çocuklarının Sakarya gibi önüne gelen engele çarparak yön değiştirip hız kesmesini içine sindiremeyen" gür bir ses "Sakarya Türküsü'nü" yüreğinin en derinlerinden haykırırken, o zaman basın ve fikir hayatını ellerinde tutan bazı kendini bilmezler öylesine karşı koyup cansiperane mücadele verdiler ki, ülke için yüreği biraz kıpırdayan birine hemen "Vatan millet sakarya, geç oğlum bu şovenist fikirleri, bu memleketi sen mi kurtaracaksın?" deyimini bir darb-ı mesel haline getirme başarısını(!) elde ettiler. Ve bakın etrafınıza bu deyim hâlâ geçerliliğini korumaktadır maalesef. Ancak bu dertten esef ederek değil, cansiperane çalışarak kurtulabiliriz. Bu "türkü"ye gönül verenler İşte rahmetli Necip Fazıl Kısakürek'in bu "Sakarya Türküsü" yarım asır sonra Anadolu'nun bağrında yankılanmaktadır. Bu "türkü"ye gönül verenler, ister hükümette, ister medyada, üniversitede, sanayide, tarlada, bahçede, isterse gurbet elde bir fabrikada nerede olurlarsa, ne mevki makam ve pozisyonda olurlarsa olsunlar, bu türkünün ruhunu ilmi ve kalbi olarak anlatabilmek zorundadırlar. Geçen yazımda bahsetmiştim, rahmetli Üstad'ın yıllarca yanında bulunmakla bahtiyar olmuş bir Anadolu fikir çilekeşi Ömer Öztürkmen, kimsenin "gık" diyemiyeceği bilimsellik ve samimiyette "Karıncalardan özür diliyor"du. Ben de Üstad'a rahmetler, sevenlerine ve değerli Ömer Ağabey'e hayırlı uzun ömürler niyaz ediyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.