Bir kış akşamında babalarını kaybettiler

A -
A +
“Zengin ailenin fakir çocuğu olmak sabır istiyordu. İkimiz de bu sabrı gösterdik Zehra..."
 
Salı akşamları özeldi Zehra için. Yatakları erkenden serer, kendi yatağının üzerine oturur, radyoyu yanına alır, Ümit Kaftancıoğlu’nun hazırladığı “Gönül Telimizi Titretenler” programını dinlerdi.
Çocuklar daha program girişindeki “Gâhî Arzu, gâhî Kamber… Gâhî Mecnun, gâhî Leyla… Öyle ya, her âşığın bir âhı vardır…” anonsunda uyumuş olurlardı.
               ***
Zehra, bazen akşamüstü, bazen gece, ev civarında bir tavşan, tilki, hatta karşı yamaçta kurt görürdü. Kocası Âdem özel bir balta yaptırmıştı, kurt baltası.
Neyse ki, köyün elli metre dışındaki Zehra’nın evinin karşısına, derenin öbür yakasına yapılan bir başka ev sebebiyle yabanî hayvanlar daha bir seyrek görünür olmuştu.
Gece olunca, her iki evde de birer köpek karşılıklı bağrışır, “konuşurdu.”
             ***
Baba Âdem köye her gelişinde bir çocuk yaptı, her seferinde yeni bir şifa arayışı için yolculuğa çıktı.
Çocuk tablosunda son durum şöyleydi:
Erkek (öğretmen çıktı, Çorum’da)... Erkek (öğretmen çıktı, Kızıltepe’de)... Erkek (okuyor, Erzurum’da)... Kız (köyde, ilkokulu bitirdi)... Erkek (okuyor, Erzurum’da)... Erkek (ilkokul, köyde)... Kız (köyde, okul yaşından küçük)... Erkek (köyde, yeni yeni “baba” diyor)...
Otuz dokuz yaşındaki Zehra artık yaşlı bir kadın gibi duruyordu. Çocukluğu, annesi, babası, kardeşleri, Hala… her şey çok uzaklarda kalmıştı.
Çünkü o artık yeni bir “son”a hazırlanıyordu.
Kocası şifa arayışlarından ümidini kesmiş, pes etmiş, bir daha ayrılmamak üzere köyüne dönmüştü. Hemen her gece, “ölümünden sonrası” için nasihatler, tembihler yapıyordu Zehra’ya. Tıpkı otuz iki sene önce annesi Mahigül’ün yaptığı gibi.
“Çocuklarımın hem annesi hem babası olacaksın. Onları dinine, vatanına bağlı insanlar olarak yetiştir...”
Çocuklarının dördü çeşitli şehirlerdeydi. Evdekiler ise geceleri başlarına çektikleri yorganların altında sahte uykularla bu vasiyetleri dinliyordu.
Tam da “Ceketimi satar sizi okuturum, benim çektiklerimi çekmeyin diye” dediği çocuklarından ilk ikisi öğretmen olduğunda öldü baba.
Bir kış akşamıydı. Sekiz çocuğundan dördü yanında değildi.
“Zengin ailenin fakir çocuğu olmak sabır istiyordu. İkimiz de bu sabrı gösterdik Zehra. Sana teşekkür ediyorum, hakkını helal et” demişti son söz olarak.
Zehra da gönülden helal etmişti bütün haklarını…
Artık ailenin en küçük bireyinin, konuşmayı yeni yeni söken (Ö.)’nün, “Niye ağlıyorsun aba?” soruları gelecekti sık sık.
Zehra bir kez daha kollarını bacaklarına dolayıp bir ileri bir geri sallanarak ağlıyordu ikide bir... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.