Büyüttüğüm oğlum-kızım, Sanki benim değil imiş…

A -
A +
İki yetim ona kaldı. Tıpkı Dağdibi köyündeki iki yetim kardeşi gibi, biri beş, biri üç yaşındaydı…
 
 
Kızı öldü... Zehra Ana, kızı (N.)’nin ameliyat sonrası son günlerini yatarak geçirdiği ve, “Köyden ayrıldıktan sonra güzel günüm olmadı aba. Çok sıkıntı ve acı çektim. Ben kurtulacağım, sakın üzülme” dediği o kanepenin üzerinde ileri geri sallanarak ağlıyordu. Çocukluğundan beri yaptığı gibi… Arada kaşlarını kaldırarak bir şeyler söylüyordu.
Teselli etmeye çalışan hısımlarına şöyle dedi; “Bundan önceki en büyük acım, evlendiğim geceydi. Ama o beden acısıydı, bu yürek acısı. İnsanın çocuğunun ölümünü görmesi ne büyük bir ızdırapmış.”
İki yetim ona kaldı. Tıpkı Dağdibi köyündeki iki yetim kardeşi gibi, biri beş, biri üç yaşındaydı…
Sanki acı hayat yeniden başlamıştı; altmış iki yıl farkla ve bir bodrum katında.
 
     Benim değilmiş
 
Büyütüp derdime yanan
Nerede can ile canan?
Çok sevdiğim babam, anam
Sanki benim değil imiş…
 
Uğraştığım kışım, yazım
Hem de çekilmeyen nazım
Büyüttüğüm oğlum, kızım
Sanki benim değil imiş…
               ***
Fakirlik yakasını bırakmamıştı Zehra Ana’nın. Yarım asır sonra hâlâ kızının bodrum katındaki evinde iki öksüz çocuğa ne pişireceğini düşünüyordu.
O dönem İstanbul’da bulunan oğulları ise kendi hayatları, işleri, çocukları sebebiyle çok fazla uğrayamıyordu yanına.
Bayramlarda ve mübarek gecelerde gelir veya ararlardı.
Çocuklarının evlerinde rahat ve huzurlu olmaları için kendisine ziyaretleri konusunda ısrarcı olmaz, "Sizin ağız tadınız bana yeter" derdi. 
Berat Kandilinde telefon eden beş numaralı oğlu (B.), “Gelemedim aba. Ev sahibi olduk ama bir türlü formaliteleri bitmiyor. Devlet dairelerinde koşturdum bütün gün” dedi.
Zehra Ana, “Aman canınız sağ olsun da… Güle güle oturun. Ben de namaz kılıyordum. Biraz kaza namazı kılacağım” dedi.
“Abim biraz rahatsızmış, duydun mu? (Y.) Abim. Ona da dua et diye söyledim.”
“Hepinize tek tek dua ediyorum zaten. Nesi varmış? Nerede?”
“Yo yo iyi… Yani sen dua et diye şey ettim...”
Telefon kapanmıştı ama derin bir şüphe kapağı açılmıştı Zehra Ana’nın zihninde…
Yeniden seccadeye basan ayakları titriyordu. Bir süre hangi namazı kıldığını hatırlayamadı niyet etmek için…
               ***
Oysa (Y.)’nin durumu, Zehra Ananın telaşından çok daha vahimdi.
On yıl önce geçirdiği kolon kanseri operasyonunu Zehra Anadan gizlemeyi başarmışlardı. Ama bu kez cilt kanserine yakalanmıştı ve ameliyatı yapan doktor (Celal) kardeş (B.)’ye, “Bir ila bir buçuk yıl arasında yaşar” demişti kayıtsızca. Kimseye söylemedi (B.)... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.