İpek Hanım'ın tedirginliği hâlâ sürüyordu...

A -
A +
"Merak etmeyin efendim, duruşma salonunu biliyor, oraya gelir. Sakin olun lütfen, buyurun gidelim."
 
Hacer, kucakladığı bebeğini Yaşar’a uzattı:
- Al götür, çabuk götür...
Yaşar bebeği kaptığı gibi çıktı dışarıya. Hızlı adımlarla caddeye kadar indi, oradan bir taksiye atladı ve adliyeye çekmesini söyledi. Evde kalan Hacer ise kırık camlı penceresinden baktı onlar giderken. Artık yağmur gibi dökülüyordu gözyaşları. Bir el var kuvvetiyle bütün iç organlarını sıkıyor, omuzlarında sanki bütün dünyanın ağırlığını taşıyordu. Çaresizliğin bunalımı içinde kıvranıyordu. Yaşar gözden kaybolana kadar baktı arkalarından. Sonra âdeta yığıldı sedirin üzerine. Kapandı ve sarsıla sarsıla  ağlamaya başladı. Hakan ise şaşkın bir şekilde annesinin başını okşuyordu.
- Ağlama anne... Ne olur ağlama...
Hakan da ağlamaya başlamıştı. Son bir kuvvetle sarıldı oğluna, sımsıkı bastı bağrına onu:
- Bebeğim gitti oğlum, güzel kardeşin gitti, bir daha görmeyeceğiz onu. Artık küçük Nalân’ımız yok Hakan’ım...
Birbirlerine kenetlenmiş bir şekilde sedirin üzerinde kaldılar. Kesik kesik nefes alıyor ve ileri geri sallanıyordu Hacer. Bundan sonra artık hiçbir şey önemli değildi onun için. Yaşama gayesi olan yavrularından birini yitirmişti. Kendine telkin etmeye başladı:
“Üzülme Hacer, belki yavrun için en iyisi bu. Burada kalsaydı benden farklı olmayacaktı. Yavrunun hasretine onun iyiliği için dayanmalısın...”
Yaşar’ın çok kısa olarak verdiği bilgilerden yavrusunun bundan sonra nasıl bir yerde yaşayacağı konusunda kendince fikirler yürütüyor, yine de kocasına olan güvensizliği sebebiyle tereddütler içinde çırpınıyordu. Sedirin üzerinde ne kadar kaldığını bilmiyordu. Bir ara kendini toparlayıp baktığında Hakan’ın kucağında uyuyakalmış olduğunu fark etti...
            ***
Avukat İhsan Bey, Ferit ve İpek Kozdağlı’yı kapıda karşıladı.
- Hoş geldiniz hanımefendi, beyefendi! Nasılsınız?
İpek Hanım heyecanla cevap verdi:
- İyiyiz İhsan Bey, geldiler mi?
Avukat başını iki yana salladı:
- Henüz gelmedi efendim, neredeyse gelir, ben sizi hâkim beyle görüştüreceğim. Mahkemeden önce tanımak istiyor sizi.
Ferit saatine baktı ve başıyla işaret etti:
- Gidelim görüşelim o hâlde...
İpek Hanım tedirgindi:
- Ya gelmezse? Ya vazgeçtiyse? Biz gidince bizi bulamazsa?
Avukat gülümsedi:
- Merak etmeyin efendim, duruşma salonunu biliyor, oraya gelir. Sakin olun lütfen, buyurun gidelim. Hâkim beyi bekletmeyelim.
Bu sözlerden sonra adliye binasına doğru yürümeye başladı. Hâkim orta boylu, elli beş, altmış yaşlarındaydı. Ferit ve İpek Kozdağlı’yı gülümseyerek karşıladı. Birkaç rutin soru sorduktan sonra avukat İhsan’a döndü:
- Tamamdır, şimdi duruşmaya girelim.
Ferit Bey ve karısı İhsan Beyin peşinden dışarı çıktılar. İpek’in tedirginliği hâlâ sürüyordu. Birden Avukat İhsan Beyin heyecanlı sesiyle irkildi:
- İşte, gelmiş, bebeği de getirmiş. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.