"Bir tarihte lig maçlarımızı yönetmeye trenle gelen Rumen, Bulgar hakemleri Edirne'de karşılar saat, deri ceket hediye ederdim. Benim çıktığım hakemin kompartımanına rakip takımın yöneticisi girerdi."
Bu, eski bir yöneticin hatıraları... Türk futbolu, şike ile paralel yürüdü hep... Saat hediyeleriyle başladı, servetlere kadar çıktı.
Türk futbolunu yöneten 15 kişilik Futbol Federasyonu yönetiminde, UEFA'nın elinin altında bulunan şike dosyasında kulübünün isim geçmeyen 2 kişi var.
UEFA, ülkesini savunmaya giden Federasyon Başkanımıza diyecek ki, "Daha önce de sizin ülkenizden bir kulübe, bozuk mali yapısı ve sahte belge yüzünden ceza vermiştik."
Başkan yutkunacak: "Şey... O kulüp benimkiydi."
Fenerbahçe ve Beşiktaş'a ceza gelirse... UEFA'ya öfkelenmek yerine, kulüplerimizi bu duruma düşürenlerden hesap sormak gerekmez mi artık?
Futbolun garip cilvesi; şampiyonalarda bir ülkenin başarısı aynı zamanda o ülke hakeminin de sonu oluyor. Çünkü bir takım çeyrek finale çıktığında o ülkenin hakemi turnuvadan alınıyor. U20 Dünya Şampiyonası'nda takımımız finale doğru yürürse Cüneyt Çakır da evine dönecek.
Fikret Orman'ın, rakibi Serdal Adalı'yı ikiye katlamasındaki en önemli faktör, "tam zamanında" gelen Beşiktaş'ın Adalı yüzünden UEFA Disiplin Kurulu'na verilmesi haberidir.
Medical Park Antalyaspor'un yeni başkanı Gültekin Gencer alışılmadık bir beyanatla başladı. "Görev alanlar hep enkaz edebiyatı yapar, biz ise 'Define devraldık' diyoruz" dedi. İyiye işaret bu... Notumuzu aldık.
Bir ülke düşünün ki, hem Futbol Federasyonu Başkanı, hem Basketbol Federasyonu Başkanı şampiyon takıma kupasını veremiyor. Neyse ki bizim ülkemiz böyle şeylerden uzak!
Yanan maytaplar, sahaya inen seyirciler için yıllarca "Çok güzel görüntüler var" dedi spikerlerimiz... Şimdi bunun aslında cezayı gerektiren bir suç olduğunu kabul ettirmek kolay değil...
En sevilmeyen efsane...
Süleyman Hurma...
En sevilmeyen "efsane..."
Sevilmez, çünkü "fazla" başarılı...
Sekiz sezonluk Kayseri performansında Mehmet Topuz'dan Gökhan Ünal'a, Serdar Kesimal'den Nureddin Amrabat'a, İlhan Parlak'tan Hasan Ali Kaldırım'a...
Tecrübesizliklerine rağmen güvenip takımı teslim ettiği Ertuğrul Sağlam'dan, Tolunay Kafkas'a, Şota Arveladze'den Robert Prosinecki'ye...
Kayseri'de parlatıp "büyüklere" sattığı bütün bu insanlar sayesinde kulübün kasasında bugün 25 milyon dolar "fazlası" var.