'Delikanlıyı bu odada istemiyorum'

Sesli Dinle
A -
A +

Bizim Bekir, 2023 Ramazan’ının son günlerinde, annesinin diz ameliyatı sebebiyle izne ayrıldı. 

 

Hayatı anne–oğul birlikte yaşadıkları için, hastanede refakatçi olarak kalması gerekiyordu.

 

Perşembe akşamı yatış yaptılar.

 

İki kişilik bir odanın diğer yatağında, pencere kenarında, bir anne ile refakatçi kızı vardı.

 

Bekir kantinden su almaya gittiği sırada, pencere kenarındaki yatakta yatan ve ertesi sabah ameliyata alınacak olan o anne, yani Güner Hanım, yeni gelen komşu hastaya itirazını bildirdi:

 

- Burası kadınlar bölümü, erkek refakatçi olmaz ki…
Bekir’in annesi Nurdan Hanım kaşlarını çattı:

 

- Ama benim başka kimsem yok. 
Pencere önünde dikilen refakatçi kız, sağ tarafta Büyükçekmece Gölü, sol tarafta Marmara Denizi ve önündeki eşsiz şehir manzarasına bakmak yerine, uğraştığı cep telefonundan kafasını kaldırdı:

 

- Bu bizim problemimiz değil hanımefendi.
Koğuştaki bu küçük tartışmanın sevimsiz bir çocuğu doğdu; sessizlik…

 

Üç kadın da –gergin bir şekilde- susmuştu.

 

Biraz sonra Bekir içeri girdi; ardından da ameliyata hazırlanan kadının tansiyonunu ölçmeye gelen hemşire…

 

Bekir’in annesi Nurdan Hanım, yan yatağın başında Güner Hanım’ın kolunu tutmuş olan hemşireye seslendi:

 

- Kızım, bu hastane odalarında kadın – erkek ayrımı var mı?
Küt saçlı esmer hemşire kafasını Nurdan’a çevirdi: 

 

- Tabii ki var. Erkek hastalar karşı koridordaki odalarda…

 

- Refakatçi olarak sordum.

 

- Ha, hayır, refakatçiler karışık…

 

Hemşire “On iki, sekiz; normal” diyerek odadan çıktı. Tartışmanın mağlubu Güner Hanım vücudunu pencereye doğru çevirdi. 

 

Bekir annesine bakarak kafasını sert bir hareketle sağa sola sallayıp, sağ gözünü kırptı, “Hayırdır?” anlamında…

 

Anne kaş işaretiyle yan yatağı gösterip fısıldadı:

 

- Seni istemiyorlar.

 

- Yapma ya… (Dudaklarını üzüntü ile büzdü Bekir.) Haklılar aslında anne... Bir kadının, yabancı bir erkeğin bulunduğu odada rahatsız olması normal…

 

Ben de rahatsızım.

 

- İyi de bizim başka imkânımız yok ki. Hem arada duvar gibi perde var.

 

- Olsun… Bu, gerçeği değiştirmiyor. Neyse, ben mümkün mertebe az bulunurum odada…

 

Ertesi sabah Güner Hanım ameliyata indirildi, kızı da peşinden gitti.

 

Öğlene doğru anne, hasta bakıcının ittiği sedyede baygın hâlde, kızı yanında, odaya getirildi.

 

Hasta bakıcı, hemşire, bizim Bekir ve kızın birer ucundan dikkatle tuttuğu çarşafla kadın yatağa alındı. 

 

Hasta bakıcı ile hemşire çıkınca Nurdan Hanım, kıza:

 

- Geçmiş olsun, dedi. 

 

- Sağ ol… İkinci kez ameliyat oluyor. Yedi yıl önce dizlerine platin takılmıştı ama spor yaparken düşünce, yerinden kaydırmış.

 

Biraz sonra doktor geldi:

 

- Ameliyat çok iyi geçti. İki güne ayağa kalkar, dedi kıza. (Sesini yükseltti, bir sağırla konuşuyormuş gibi yarı baygın durumdaki Güner’e bağırdı.) Nasılsın ablaaa? 

 

Acılar içindeki kadın, bir şeyi onaylar gibi kafasını öne doğru salladı.
Doktor odadan çıkarken diğer hasta Nurdan Hanım’a:

 

- Seni de yarın sabah alacağız, deprem bölgesinden acil hasta gelmezse, dedi.

 

O gece kâbus gibi geçti.

 

Güner Hanım’ın dinmeyen inlemeleri yüzünden odada uyuyan yoktu. Refakatçi kız ancak hemşire geldiğinde telefondan başını kaldırıyor, onun dışında hep “meşgul çalıyordu.”

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde, pencereden vuran cılız ışığın hafifçe aydınlattığı loş odada, iki yataktaki iki hasta uyuyakalmıştı. Üç parçalı refakatçi koltuğunu açarak kanepe hâline getirip sırtüstü uzanan Bekir’i uyku tutmamıştı. Arada perde olduğu için kızın ne durumda olduğunu bilmiyordu.
Bekir telefonu koltuğun kenarına bıraktı. Ellerini kafasının arkasında birleştirip, dalgın gözlerle tavanı seyrederek uyumaya çalıştı. 

 

Kapıdan bir silüet girdi.

 

“Ya hasta bakıcı veya bizim komşu hastanın yakını” diye düşündü. Hastanede güvenlik tedbiri yoktu, isteyen istediği saatte girip çıkabiliyordu. Pardon, görünürde üç güvenlik görevlisi vardı hastane girişinde… Ama onlar nasıl başarıyorlarsa sürekli sohbet hâlindeydi, gelen gidenle ilgileri yoktu.
Öyle bir başıboşluk ki, ağır makineli tüfekle kata çıkıp bütün hastaları kurşuna dizmek mümkündü.

 

Bekir kulaklarını açtı, konuşmaları duymak için…

 

Konuşma yoktu ama sağa sola sert çapma sesleri geliyordu. Korku ile yarım doğruldu. Bir boğuşma vardı sanki. Hasta kadın bağıra çağıra garip sesler çıkarmaya başladı.

 

Derken korkunç bir görüntü yaklaştı pencere tarafından Bekir’in önüne doğru; adam kızın iki kolundan tutmuş yerde sürüklüyordu. 

 

Merhum babası eski bir güreşçi olmasına rağmen, Bekir korkak bir delikanlıydı. Dehşet tam hizasına geldiğinde, kızın sol kolu adamdan kurtulup yere düştü. Adam o eli yeniden yakalamak için eğildiğinde tam Bekir’in ayak hizasına gelmişti. Bekir kendisinin de şaşırdığı bir cesaretle, futbol topuna vole vurur gibi sağ ayağıyla adamın suratına tekmeyi savurdu.
Sendeleyen adam kızı bırakıp süratle karanlıkta kayboldu.

 

Kapının tam karşısındaki bankoda nöbetçi hemşire panikle güvenliği aradı.

 

Ertesi sabah refakatçi kız pencere kenarında olayı bir polis memuruna anlatırken hâlâ ağlıyordu: 

 

- Eski eşim… Evimizi basmak ve beni tehdit etmek suçundan hapisteydi. Demek ki bayram izni verdiler. 

 

Anne Güner’in aklı başka yerdeydi; ameliyat acısının buruşturduğu yüzüne oturttuğu minnet ifadesiyle Bekir’e bakıyordu:

 

- İyi ki buradaydın oğlum, Allah senden razı olsun. 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.