‘Bir yuva dağıldı gördüğün gibi!..'

A -
A +

Yutkundu, derin bir nefes aldı genç adam: "Ya çocuklarım... Onları seviyorum. Ama onları tanımıyorum bile. Onlara yaklaşamadım annemin babamın tepkisinden korktuğum için, ailemi benimseyemedim. Onları kolumun kanadımın altına alamadım. Ben çok küçük bir insanım... Küçücük bir adamım ben..." Yakışıklı yüzü gerilmişti. Şoförünün sesiyle irkildi: - Burası iyi mi efendim? Şaşkın bir şekilde baktı arabanın camından. Boğazın koyu mavi, kıpır kıpır suları ve havayı kaplamış olan yosun kokusu hoşuna gitmişti. - Tamam Hikmet... Haydi birer de çay söyle ikimize. Biraz dertleşelim seninle... Hikmet hemen arabayı park ederek indi. Biraz sonra elinde iki çayla geri geldi. Arabanın kapılarını açtılar. Tamer bir yudum aldı çayından. Sonra acı bir şekilde gülümsedi: - Bu iş bitti Hikmet. Bir yuva dağıldı gördüğün gibi. - Söyleyecek bir şey bulamıyorum Tamer bey. Hayat hepimiz için sürprizlerle dolu beyefendi. Sağlık olsun demekten başka bir şey yok ki. Tamer içini çekti: - Ben beceremedim Hikmet. Karım bana fazla geldi. Taşıyamadım. Hikmet otuz senedir Coşkun ailesinin yanında çalışan emektar bir şofördü. Tamer'in doğumunda Fidase hanımı hastahaneye yetiştiren kendisiydi. Tamer elinde büyümüştü. Ona araba kullanmasını bile O öğretmişti. Evladı gibi severdi Tamer'i: - Öyle söylemeyin Tamer bey. Bazı şeyler istediğimiz gibi olmuyor maalesef. Feryal hanım çok hanım bir kızdı. O da, siz de mutlaka böyle bir son istemezdiniz ama kadere karşı gelinmiyor ki. Genç adam yutkundu. Gözleri dolu dolu olmuştu. Hikmet'e cevap vermeye kalksa kelimelerin boğazına takılıp kalacağından korktuğu için olsa gerek başını sallamakla yetindi sadece. O güne kadar hiç hissetmediği, yabancı olduğu özlem duygusu kaplamıştı bütün vücudunu... *** Feryal kapıyı kilitleyip iki çocuğunun elinden tutarak kaldırım boyunca yürümeye başladı. Eski mahallesinde tanıdık simalarla karşılaştıkça gülümsüyor ama durup konuşmuyordu. Kimseye açıklama yapabilecek gücü yoktu henüz. Çarşı içine girince tanıdık birkaç esnafla merhabalaştı. Yolun sonunda yeni açılan kuyumcuya girdi biraz tedirgin bir halde. Cebinden bir mendilin içine sarılı bileziğini ve üç dört tane çeyrek altını tezgahın üzerine bıraktı. Utanarak fısıldadı: - Bunları bozmak istiyorum mümkünse. - Tabii hanımefendi... Kuyumcu hemen altınları alıp kontrol etti ve bileziği tarttı. Sonra hesap makinesinde hesaplayıp Feryal'e döndü: - Hepsi üç yüz yirmi milyon efendim. Feryal yutkundu. Çok idareli harcarsa bu para taş çatlasa bir ay yeterdi. Boynunu büktü: - Lütfen bozalım efendim. Parasını aldıktan sonra kendi kendine mırıldandı: - Çok dikkatli harcamalıyım. Gereksiz şeylere para vermemeliyim. Hemen Pazar kısmına girdi. Yiyecek bir şeyler aldı. Oradan bir nalbura girip iki torba kireç ve bir miktar çivi aldı. Toptan temizlik malzemeleri satan bir dükkandan da temizlik malzemeleri sardırdı. Yükü çok ağırdı. Bir yandan çocuklarına sahip çıkmaya çalışıyor, bir yandan da yükünü taşıyordu. Eve döndüğü zaman yorgunluktan omuzları, kolları ağrımıştı. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.