‘Metin olmak zorundasınız!'

A -
A +

Kendine geldiği zaman bembeyaz bir odada, bir yatakta yatıyordu Orhan... Neler olup bittiğini hatırlamaya çalıştı. Acı gerçek o anda patladı beyninde. Gayri ihtiyari bir çığlık koptu dudaklarından, bütün gücüyle haykırdı: - Seldaaaaa.... Selda'm benim... Artık çırpınıyordu yattığı yerde. Hemşireler koşuştular. Bir iğne daha yaptılar. Az sonra ilacın etkisiyle durulmuş, bomboş gözlerini tavana dikmiş, yatıyordu. Gözyaşları ince bir çizgi halinde tıraşı uzamış yanaklarına yol yaparak süzülüyor, oradan gömleğinin yakasını ıslatıyordu. Hayatının en büyük acısını yaşıyordu. Bundan sonrasını düşünemiyor, Selda'sız bir hayatın ne kadar anlamsız olduğunu biliyordu. Başına gelen hemşire, kadife gibi bir ses tonuyla konuştu: - Metin olmak zorundasın delikanlı. Bakmak zorunda olduğun bir bebeğin var. Bir oğlun var. Onu görmek istemez misin? Bak yan odada uyuyor mışıl mışıl. Acı dolu bir bakışla baktı hemşirenin yüzüne. Bir şeyler söylemek istiyor ama kelimeler sanki yitip gitmişler gibi çıkmıyordu dudaklarından. Hemşire ona destek oldu: - Hadi, kalk biraz, gel oğlunu gör, çok tatlı bir bebek... Hemşirenin yardımıyla girdi odaya. Küçük bir yatağın içinde mışıl mışıl uyuyordu oğlu. Dünyadan habersiz, doğduğu anda öksüz kalan bu minnacık varlık, bütün saflığıyla, bütün güzelliğiyle karşısındaydı şimdi. Tıpkı annesine benziyordu. Onun gibi iri gözleri vardı. Sarışındı. Kırmızı yanakları, biçimli minicik dudaklarıyla tıpkı Selda'nın kopyasıydı.. Orhan hıçkırarak ağlamaya başladı. Gözyaşları arasında sordu: - Onu kucaklayabilir miyim? - Tabii, o senin oğlun, sen de babasısın onun. İncitmekten korkarcasına bir dikkatle kucakladı oğlunu: - Oğlum, canım oğlum... Baban gibi sen de öksüz kaldın işte. Bağrına bastı oğlunu. Hemşire de ağlıyordu. Onun yüzünde dolaştırdı parmaklarını. - Güzelim benim, canım.. Senin adın Emre Can olsun. Annen canımdı benim, şimdi onun sevgisini de sana vereceğim. Seni aslanlar gibi yetiştireceğim inşallah. Baba-oğul kaldık bu kocaman dünyada. İyi ki sen geldin. Selda'm giderken bu dünyadan bana en güzel armağanı verip de gitti. Nur içinde yat canım Selda'm... Oğlumuza her şeyimi vereceğim. *** Cenaze işlemleri, hastahane çıkışları için koşuşturma dolu bir gün başlamıştı. Atölyeye telefon edip acı haberi vermişti. Duyar duymaz hepsi gelmişti hastahaneye. Kapatmıştı o gün iş yerini Feyyaz bey. Bütün evrak işleri bitince hâlâ yapılan ilaçların etkisinde olan Orhan'a yaklaştı iyi kalbli patronu: - Orhan, Selda'nın ailesine haber vermek gerek. Ne de olsa kızları. Bilmek hakları. Başını salladı genç adam. - Verelim patron. Siz arayın ne olur, ben konuşamayacağım. Telefon numarası cebimde. Çıkartıp verdi... Robot gibi hareket ediyordu. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.