Adile Hanım sokak kapısının açılıp kapandığını duyunca başını uzattı mutfaktan: - Selim, oğlum sen misin? - Benim anne... Merhaba! Ellerini önlüğüne kurulayarak çıktı kadın antreye: - Nerede kaldın oğlum, merak ettim... Özlem'e de gitmemişsin, aradı demin kızcağız, bir şey mi oldu diye... Selim yüzünü buruşturdu: - Yahu her gün o kadar yolu gitmek zorunda mıyım ben? Bir gün de kendi gitsin evine! Adile Hanım gözlerini kısarak baktı oğluna. Tavrından, verdiği cevaptan hoşlanmamıştı. Yutkundu: - Neler diyorsun oğlum? Duymasın kız? Kimse seni zorla oraya göndermiyor, benim yanımda en az on defa söyledi kız, "gelme Selim!" diye... Selim kaşlarını çattı: - Eee, diyor da gelmeyince ne diye hemen telefon ediyor "nerede?" diye. Bu soruyu Özlem'in taklidini yaparak sormuştu. Adile Hanım derin bir nefes aldı. Rahatsız olmuştu: - Merak etmiş kızcağız, gidemeyeceğin zaman "gelemeyeceğim" dersin o da merak etmez. Ellerini yıka da sofraya otur. Biz yedik yemeğimizi. Beklemedik seni. Yaşlı kadın düşünceli bir şekilde mutfağa döndü. Akşam bulaşıklarını yıkıyordu. Oğlunun düşünce tarzından son derece huzursuz olduğu belliydi. Adile Hanım aslen Trakyalıydı. Ailesi yıllar önce Yugoslavya'dan göç etmişlerdi. Adile Hanımın annesi bile burada doğmuştu. Göçleri o kadar eskiydi. Önce Tekirdağ'a yerleşmişler, sonra da İstanbul'a gelmişlerdi. Babası küçük bir lostra salonunun sahibiydi. Ailesini bu meslekle geçindirmiş, daha sonra iki kızını da evlendirip dükkânı kapatmış, yani kendi kendini emekliye ayırıp ömrünün sonuna kadar karısıyla birlikte sakin, sessiz mütevazı bir hayat sürmek istemişti. Vefat edeli neredeyse on beş sene oluyordu. Adile Hanımı evlendirdikten sonra ellerini açıp dua etmişti: "Ya Rabbim sana şükürler olsun, iki kızım da başımı öne eğecek hiçbir şey yapmadı, akıllı uslu evlilikler yaptılar, yuvalarını kurdular. Bundan sonra benim bir canım var... Rabbim sen onların yardımcısı ol..." Ama Adile Hanımın evliliğinin ikinci senesinde o büyük felaket yaşanmış, Adile Hanımın ablası, kocası ve bir oğulları, trafik kazasında vefat etmişlerdi. Lostracı Tevfik Bey, bu felaketten sonra düşkünleşmişti. Adile Hanım anne ve babasını hiç ihmal etmemiş, her zaman yanlarında olmuştu. Onların altı ay arayla gelen ölümlerinin ardından günlerce ağlamış, zor toparlanmıştı. Şimdi de her zaman kabirlerini ziyaret eder, hiç aksatmazdı... DEVAMI YARIN