Süheyla Hanım kendisini çok iyi tahlil edebilen bir kadındı. Bu nedenle hatalarını asgariye indirmeyi başarırdı. Bu huzursuzluğunun da sadece kişisel duygularından kaynakladığının farkına varabildiği için kendisiyle bir mücadele içindeydi. Bu duygularını ikinci plana atmak zorundaydı. Öteki türlü fütursuzca davransa biricik oğlunu karşısına alacağından adı gibi emindi. - Bak oğlum, ben bile bu yaşımda hata yapabiliyorum. Eğer yaptığın şey, verdiğin karar senin göremediğin hatalı bir kararsa bir anne ve baba olarak müdahale etmek de bizim görevimiz. Bunu anlatmak istedim sadece. Barış annesine baktı kaşlarını çatarak: - Ne yani, Aliye ile evlenmek istemem bir hata mı? Süheyla Hanım toparlandı: - Hayır, asla değil. Ben sadece genel anlamda konuştum. Bunun Aliye ile bir ilgisi yok. Aliye benim gördüğüm kadarıyla hanımefendi, hoş bir kız. Huyunu suyunu ben bilmem. Onu sen tanıyorsun. Ama bir anne olarak benim de ikaz etmek zorunda olduğum şeyler var. Ne kadar tanıyorsun Aliye'yi? Arkadaşlık başka bir şeydir Barış, evlilik ise bambaşka. Barış saygılı bir şekilde annesinin yanına oturdu ve onun ellerini avuçlarının içine aldı: - Anneciğim, bu kararım gelişigüzel alınmış bir karar değil, ben çok inceledim Aliye'yi. Merak etme körü körüne vermedim bu kararı. O her bakımdan şahsiyet sahibi ve akıllı bir kız. Bizim ailemize uygun, saygılı bir insan. Eminim ki onunla çok iyi anlaşabileceğim. Süheyla Hanım ayağa kalktı: - Babanın da fikrini almak zorundayız oğlum. Eğer o da herhangi bir itirazda bulunmazsa gereken neyse yaparız. Bunlar konuşulur elbette. Barış sevinçle sarıldı annesinin boynuna. İki yanağından öptü kadını: - Teşekkür ederim anneciğim. Tabii önce Aliye'nin vereceği cevap önemli. Düşünmek istediğini söylemişti. Süheyla Hanım dudaklarını ısırdı. İçinde tuhaf bir huzursuzluk vardı ama bu duygusunu oğluna belli etmemeye çalışıyordu. Gülümsemekle yetindi... Necla Hanım mutfağa girip masanın üzerindeki tepsilere bir kez daha baktı: - Eksik yok değil mi teyze? Diye sordu Mübeccel Hanıma. - Yok kızım, börek de tamam, bir kek yaptık. Bir de yaş pasta, iki çeşit de tuzlu kurabiye. Yeter. Çayımız da var. Önce kahve veririz, ardından ikramlarımızı yaparız. En arkadan da meyve dağıtırız. Necla Hanımın heyecanı her halinde belli oluyordu. Saatine baktı: - Birazdan gelirler. Harunlar da gelemedi daha. Ben bir telefon daha edeyim şunlara. Tam bu sırada kapı çalındı. Necla Hanım irkildi: - Hah, Harunlar bunlar... Gerçekten de Harun Bey ve karısı gelmişti. Avukat Harun Bey senelerin etkisiyle biraz şişmanlamış, saçları da hafif kırlaşmıştı. Aliye'yi ilk gördüğü günü hiç unutmamıştı. Karşısında utangaç bir şekilde oturan saçları iki örgülü köylü kızının yıllar sonra meslektaşı olacağını, onun en önemli gününde aileden bir erkek olarak söz sahibi olarak bulunacağını o günlerde hiç düşünemezdi. DEVAMI YARIN