Kâzım Yaşar, Feryal'i uğurladıktan sonra asansöre yöneldi ve sekizinci katın düğmesine bastı. Kapılar açılınca koridorun sağına döndü. Çıt çıkmıyordu etrafta. Koridorun en sonundaki kapının önünde durdu, ceketinin düğmelerini ilikledi ve kapıya hafifçe iki kez vurdu. İçeriden duyulan kalın bir kadın sesi "gelin" diye seslenmişti. Usulca çevirdi kapının tokmağını. Kırmızı kadife halıyla kaplı bir odaya girdi. Sanki küçük bir sarayı andırıyordu odanın içi. Üç tane kadife koltuk vardı siyah maroken kaplı antika olduğu belli olan çalışma masasının önünde. Tavandaki muhteşem kristal avize gündüz olmasına rağmen yanıyor, farklı bir ışıkla dolduruyordu odanın içini. Duvarlardaki yağlı boya tabloların değerli ressamların elinden çıktığı hemen belliydi. İnsan bu odanın içindeki en küçük ayrıntının bile bir servet olduğunu hemen anlayabilirdi. Çalışma masasında oturan yaşlı kadın ise sabahleyin Feryal'in tam düşecekken yakaladığı asansörün kapısındaki yaşlı bayandan başkası değildi. Kâzım bey saygıyla selamladı yaşlı kadını: - Her şey emrettiğiniz gibi oldu Firuzan hanım. Feryal hanım Pazartesi günü işe başlayacak. Yaşlı kadın eliyle oturmasını işaret etti adama: - Tamam Kâzım bey, teşekkür ederim. Yalnız dediğim tahkikatlar da yapılsın hemen. Hakkında toplayabildiğiniz kadar bilgi toplayın bana. Mesaisi sırasında siz bizzat ilgilenin. Firuzan hanım gözlerini pencereye çevirdi: - Tuhaf bir elektrik verdi bana bu genç bayan. Sebebini ve anlamını bilemediğim bir sıcaklık hissettim onda. Kanım kaynadı, içim ılıdı. Farklı bir şey bu. Sonra toparlandı: - Teşekkür ederim Kâzım bey. Size güveniyorum. Yaşlı adam saygıyla çekilerek odadan çıktı. Firuzan hanım koltuğuna yaslandı, gözlerini kapattı. Çok ama çok zengin bir kadındı. Kocasını yirmi yıl önce kaybetmişti. Bir tek kızı vardı yıllar önce kaybettiği. Elim bir kaza sonucu Amerika'da tahsilini yaparken bir araba kazasında yitirmişti kızını. Bu hayatının dönüm noktası olmuştu Firuzan hanımın. Yıllarca kendine gelememiş daha sonrasında ise insan hayatındaki bu en çaresiz acıyı yüreğine gömmüştü. Firuze hanım Osmanlı sarayında yetişmiş bir ailenin kızıydı. Saray günlerini hayal meyal hatırlardı. Bütün akrabaları yurt dışına gitmiş ve orada teker teker vefat etmişti. Hiç kimsesi kalmamıştı hayatta. Sonu gelmez gibi gözüken bir servetin tek sahibiydi. Evliliğinin kırk sekizinci yılında kaybetmişti eşini. Halil Rıfkı bey doktordu. Bir gün aniden gazetesini okurken koltuğunda yitirmişti hayatını. Kızının ölümünden sonra yaşadığı bu ikinci darbe Firuzan hanımı iyice kendine kapatmıştı. Kocasının ölümü üzerine onun en büyük arzusu olan bir hastahane açma işlemlerine girişmiş, onun anısını yaşatmak için bu lüks, büyük binayı yaptırmış ve hastahaneye de kocasının ismini vermişti: Halil Rıfkı Yiğitalp Hastahanesi... Seksen yedi yaşındaydı ve hastahanenin başındaydı... > DEVAMI YARIN