Sena bir evin bir kızı olarak büyümüştü... Ortaokul birinci sınıftan sonra okumak istememiş, Hulusi Beyle Pakize Hanım da onun bu isteğini biraz da sevinerek kabul etmişlerdi. Nasıl olsa eninde sonunda bir koca buluyorlar ve sırtlarını dayayabiliyorlardı kız çocuklarını. Ona göre hayatın bütün yükü erkeklerdeydi. On yedi yaşına geldiği zaman tanımıştı Şeref'i. Bütün mahalle arkadaşları ya sözlü, ya da nişanlıydılar. Onların heyecanlarına imrendiği için olsa gerek bir ömür boyu birlikte yaşayıp yaşayamayacağının analizini yapmadan, evlilikten, eşi olacak erkekten beklentilerinin neler olduğunu, bu kuruma karşı nasıl baktığını bile irdelemeden sadece evlenmiş olmak için kabul etmişti genç adamın teklifini. Zaman içinde asıl beklentileri su yüzüne çıkınca kocasını küçümsemeye başlamış, rahat ve mutlu bir hayatın temellerinin maddi varlık olduğu inancı yerleşmişti. Gösterişi seven, bencil bir yapısı vardı. Onun için hayat zenginlik, mücevherler, çeşit çeşit giyim, gezip tozmaktı. Hayatının her evresinde bu değerlere gıpta etmiş, sürekli böyle bir hayatın hayalleri ile yaşamıştı. Oturdukları evi, semti beğenmiyor, çevresindeki insanları küçümsüyor, kimseyle anlaşamıyordu. Yasemin doğduğu zaman hep ağlamıştı. Onun kendisine ayak bağı olduğunu düşünmüş, kendisini istemediği bir hayata mahkum ettiğine inanmıştı. Şeref karısının bu beklentilerini anladığı zaman büyük hayal kırıklıkları yaşamıştı. Ama her zamanki iyi niyeti ile bunların da geçici bir heves, bir gıpta olduğuna inandırmıştı kendisini. Zaman içinde gerek ailesinin, gerekse yavrusunun sorumluluğunun karısının duyguları üzerinde ağır basacağını, bu maddi heveslerin yok olacağını düşünmüştü. Ama gördüğü kadarıyla zaman bunları yok etmek yerine daha büyük hırsa dönüştürmüştü. Şeref sabretmeye çalışıyordu. Bugün eşinin küçücük evladını evde tek başına bırakarak sabahtan akşama kadar komşuya gitmesinin hırstan başka bir açıklaması olamazdı. Sena evden içeri girer girmez kocasının hazırladığı sofraya yüzünü ekşiterek baktı. Şeref alttan almaya çalıştı: - Sana barbunya aldım hayatım. Bak hazırladım. Omuz silkti genç kadın: - Ben yedim, karnım tok! - Olur mu canım, otur haydi, bak çıtır çıtır kızardılar. Tam sevdiğin gibi. Salata da yaptım. Cevap vermedi Sena. Ters hareketlerle televizyonun karşısına oturup kumandaya bastı. Fütursuzca izlemeye başladı. Yasemin korku içinde bakıyordu anne ve babasına. Evdeki gerginlik had safhadaydı. Şeref kızını düşünerek üstelemedi. Gülümsedi yavrusuna: - Gel kızım o zaman biz baba kız oturup yiyelim. Hemen koştu küçük kız. Bir bardağa gazoz doldurup annesine götürdü: - Anneciğim, gazoz iç bari. Soğuk soğuk... Sena yüzünü buruşturdu: - İstemez! Şeref gözlerini kapattı. İçinden yalvarıyordu "sabır ver Yarabbim!" diye... DEVAMI YARIN