Akbıyık Sultan, Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin talebelerinden idi. Mal ve mülk ile meşguliyeti sebebiyle, hocası bir gün ona; -Yavrum dünya fani, gelip geçicidir. Mal, mülk elde kalmaz. Ne kadar mal olsa, murad alınmaz. Gafil olma, geri dönülmez. Baki (devamlı) olan işle meşgul olman lazımdır, dedi. Akbıyık Sultan da; -Hocam! Dünya ahiretin tarlasıdır. Dünya malı ile meşgul olmak icab etmez mi? deyince, hocası; -Evladım, mademki, dünyayı terk edemiyorsun, öyle ise bizi terk et! buyurdu. > Sarığı başından düştü! Akbıyık Sultan dışarıya çıkarken, sarığı kapıya ilişip başından düştü. Bunu, hocasının kerameti bilip, bir daha başına bir şey giymedi. Akbıyık Sultan, gönlü Allahü tealanın sevgisi ile dolu olarak kendi halinde yaşadı. Mal ve mülk ile meşgul olmadığı halde, serveti gittikçe arttı. Bu arada Alaeddin Ali el-Arabi'nin derslerini dinledi ve ilim tahsiline devam etti. Daha sonra, hocası Hacı Bayram-ı Veli tarafından tekrar talebeliğe kabul edildi. Tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuştu. Hacı Bayram-ı Veli'nin sekiz meşhur halifesinden biri oldu. Varna Seferine iştirak etti. İstanbul'un fethi sırasında, Akşemseddin ile beraber Sultan'ın yanında bulundu. > Bütün servetini dağıttı! Sultan İkinci Murad Han'ın 1437 senesinde kendisine verdiği köyün gelirleri sayesinde, malının hesabını bilmeyecek kadar zengin olan Akbıyık Sultan, bütün servetini sadaka olarak dağıttı. Bursa'da yaptırdığı imarette, fakirleri ve garipleri yedirir, muhtaç olanlara yardımda bulunurdu. Yani o bir "Fakir Babası"ydı... İstanbul'da bir, Bursa'da iki mahalle ve dergahı, "Akbıyık" adıyla anılan camisi bulunmaktadır...