Budin Paşasının yüzü aydınlandı. Yahya Ağa, demek ki ölmemişti. Paşa derin bir nefes aldı. Sevinmişti... Ama Yahya Ağa onu bu vakitte niçin görmek istiyordu? -Hayrola evlat, hoş geldin. Lakin ne var? -Paşa Baba! Estonibelgrad baskına uğrayacak. Düşman bu iş için 90.000 kişilik bir ordu düzdü. Gayri sen ne yapacağını iyi bilirsin. Destur verirsen... Komşu kalenin ahvalini öğrenmek için gitmek istiyorum. -Üzülme... Oraya seni göndereceğim... İki bin akıncı ile gelmişti!.. İşte, Yahya Ağanın 2000 akıncı ile Estonibelgrad'a gidişi böyle olmuştu. Bu imdat kuvveti, korkunç tipi içinde gizli kapıdan kaleye girmişlerdi... Ama ne yazık ki, ne gelen bu imdat kuvveti, ne de gösterilen müthiş kahramanlık, durumu düzeltemedi. Düşmanın bu kaleyi kış ortasında kuşatmasının sebebi vardı. Buradaki müdafiler, sularını ve yiyeceklerini dışardan almak zorundaydılar. Asıl Osmanlı ordusu her zamanki gibi güneye, kışlağa çekilmişti. Kışı ise pek amansızdı. Düşman, kuşatmadan sonra daha ziyade hareketsiz beklemeye başlamıştı. Kalede sadece 4000 serhadli vardı. Ama, Osmalılardan hücumla kale almanın nelere mal olacağını iyi bilen düşman, sabırla beklemeyi tercih ediyordu. Osmanlılar eninde sonunda aç ve susuz kalacaklardı. Gerçekten de öyle oldu. Serhadliler, bir çıkış yaptılarsa da, üstün başarılarına rağmen azar azar eriyeceklerini anladılar. Kale kumandanı: "Baharda burasını nasıl olsa tekrar zaptederiz" diye düşünerek, "vire" işini tatbike koymaya başladı. Paşanın teklifine düşman tarafı da pek memnun oldu. "Vire şartlarınız nedir?" Düşman kumandanı Osmanlı elçisine sordu: -Vire için şartlarınız nedir? -Vire şartları bellidir. Silahlarımızla çıkıp gideceğiz. Yalnız bir husus var! Kaledeki akıncılardan biri yedi arkadaşı ile beraber Vire'yi kabul etmiyor. Bizler çıkıp gidince onlar kalede kalıp sizinle cenk edecekler. Düşman kumandanının ağzı bir karış açık kalmıştı. Önce ne diyeceğini bilemedi. Kekeledi: -Seksen bin kişiye karşı sekiz kişi mi? Şey... Eh... Öyle olsun... Olsun... Etrafındakiler de bu işe pek şaşmışlarsa da fazla ehemmiyet vermediler, belki de ciddiye almadılar. Ancak, işin ciddiyetini ertesi gün anlayacaklardı!..