Padişah, çok kıymetli kumaşı Terzibaşına verir ve bir kaftan için ölçü alınmasını ister. Terzibaşı, Padişaha evvela tahmin için eline arşın alır ve der ki: - Sultanım, üstatlar, "Bin ölç bir kes, ölçmeden kumaşa el vurmasın hiç kes (kimse) demişler." Bu kumaş kaftan olmaya el vermez, dörtte bir, çeyrek daha gerekir ki, hazret-i sultana layık bir kaftan olsun. Benzeri bile bulunamaz! Padişah çaresizdir: - Biraz dursun, der ve buna uygun parça bulunması için şehir ve vilayet aransın, diye emreder. Her ne kadar şehir baştan başa aranır ve memleket boydan boya taranırsa da ona uygun bir kumaşın benzeri dahi bulunamaz. Padişah düşünür ve bir başka terziyi davet eder: - Şu kumaştan bana iyi bir elbise yapıver, der. Usta terzi de, "Bismillah" deyip iki dizi üstüne gelir. Kumaşı şöyle bir tahmin edip makasını eline alır, Padişahın nasıl gönlünden geçerse işte tam öyle... Mükemmel bir elbise biçer, diker ve kısa zamanda teslim ederek Padişahı sevindirir. Padişah da onu ihsanlara boğar... *** Nice zaman sonra, bir gün padişah gezmeye çıkar. Şehri dolaşırken bir erkek çocuğunu aynı kendi eşsiz kumaşından dikilmiş bir elbise ile görür. Padişah hayret ederek araştırır. Çocuğun, kendi elbisesini diken terzinin oğlu olduğunu öğrenir. Adamı getirtip sorar: "Bizim çocuk küçük" - Bu elbisenin parçasını nereden buldun? - Sultanım size dikilen elbisenin artan parçasıdır. - Ya bizim terzibaşı "Bu kumaştan bir kaftan çıkmaz" derdi. Sen hem tam çıkardın hem de oğluna kaftan yaptın, nasıl oldu? deyince terzi, cevabı yapıştırır: - Sultanım onun oğlu büyük, size kaftan çıkmaz demesi onun içindi. Bizim çocuk ise küçük, der.