Ahmet Şemseddin, Tokatlıdır. Annesi, İbn-i Küpeli'nin kızı Yusuf Sinaneddin hazretlerinin yeğenidir. Ancak o, babası ve dedesi gibi bir asker olmak ister, orduya girer. İkinci Bâyezid Han'ın yanında seferlere katılır. Ama görünen o ki, bu ocağa ömrünü de verse, geleceği son nokta sıradan sipahiliktir. Zira askerliği sevmesine rağmen, çelebi meşreplidir... Kışlada Evrenosoğlu Ahmed adında bir komutan vardır ki tam bir liderdir. Karayağız, heybetli bir adamdır. Hani "dağ gibi" derler ya, işte öyle. Her silahı maharetle kullanır ve tam bir kurmaydır. Vezirler ardınca yürür, Paşalar selâma durur... İçi içine sığmaz olur... Günler günleri kovalarken, ihtiyar bir âlimin ordugâha yolu düşer. Gelen, Filibe Medresesi Muallimi Molla Lütfü'dür. Libası soluk, hırkası yamalıdır. Çarıkları dağılacak kadar eskidir sonra. Evrenos Bey hürmetle eğilir, ellerini öper. Vezir İbrahim Paşa kalkar, yerini gösterir. Kemalpaşazade Ahmed hem akıllı hem de zekidir. "Demek, ilim sahipleri böyle itibar görüyor ha" der içinden... O anda ilme karşı dayanılmaz bir merak uyanır. Yüreğinde tomurcuklar açılır. İçi içine sığmaz olur... Ve Molla Lütfü'ye talebe olur... Ahmed Kemalpaşazâde'de öylesine hızlı bir kavrayış kabiliyeti ve öylesine güçlü bir hafıza vardır ki Molla Lütfü hayretler içinde kalır. Bu genç bir cevherdir. Tozu alındığında göz kamaştıracak... Nitekim talebesinin elini tutar, onu zamanın âlimlerinden Kestelli Muslihiddin ve Hatipzâde Muhyiddin ile tanıştırır. Derken Muarifzâde... Osmanlı Tarihini yazar Sultan İkinci Bâyezid âlimlere çok kıymet verir. İbn-i Kemâlpaşa'yı Edirne'deki Taşlık Medreselerine tayin eder ve bir Osmanlı Tarihi yazmasını ister. Eser kısa sürede biter ve kelimenin tam manası ile mükemmeldir. Sultan öylesine hislenir ki anlatılamaz. Onu derhâl Üsküp'teki İshak Paşa Medreselerine tayin eder, sonra Edirne'deki Halebiye Medreselerine terfi ettirir. Bayezid Han bu zinde âlimin elinden tutar, önünü açar. Ama Kemalpaşazade'nin "gönlündeki aslan" Şehzade Selim'dir. Zira o günlerde doğu illerinde kanlı bir kavga sürer ve Dersaadet vahametin farkında değildir. Bâyezid ve paşalarının dikkati hâlâ Avrupa'dadır. Halbuki İranlı askerler köylere kasabalara girer. Ortalık mezbahaya döner. Onun gibisine muhtacız!.. İbn-i Kemâlpaşa kışlayı iyi tanır. Anadolu'da yayılan fitneyi ancak Selim'in bastırabileceğine inanır. Zira İslâm âlemini tek bayrak altında toplayabilecek dirayet onda vardır. Evet Bayezid Han dervişdir, âlimdir, gönül ehlidir. Ama şimdilerde devlet Şehzade Selim gibisine muhtaçtır...