Diyanet İşleri Başkanı mı haklı, CHP?milletvekili M.İnce mi?

A -
A +

Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez, geçen hafta dedi ki: "Mimarlarımız, üniversitelerimiz, Mimarlık Fakülteleri, 80 sene câmilerimize küstü. Cumhuriyet dönemine özgü bir câmi mimarîsi ihdas etmediler." Bu çok önemli açıklamaya CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, derhal, çok sert bir ceap verdi. Şu cümleler Muharrem İnce'ye ait: "Sayın Görmez! Başında bulunduğun kurum, bu güne kadar, altı ticarethâne, üstü Allahın evi yapılardan rahatsız olmuş mudur? Bunların yapılmasına karşı çıkmış mıdır? Senin derdin Cumhuriyet ve Cumhuriyetin değerleriyledir!" Bu açıklamaları okuyunca aklıma Hz. Mevlânâ'nın bir şikâyeti geldi: "Ben ne söylüyorum, tamburam ne çalıyor?" Görüldüğü gibi bu iki beyan arasında kıl kadar yakınlık yoktur. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce'den ben şöyle bir cevap beklerdim: "Yanılıyorsunuz sayın başkan! İşte şu şu şu fakültelerimizde okuyan bu, bu, bu mimarlarımız, cumhuriyet dönemimize has, yepyeni bir câmi mimarisi üzerinde de ders görmüşlerdir. İşte falan, falan, falan şehirlerimizde yapılan câmiler, bizim Cumhuriyet devri mimarlık fakültelerimizin ve mimarlarımızın Osmanlı döneminden farklı eserleridir. Siz o yeni camilerimizi görmediniz mi?" Muharrem İnce görüyorum ki hiç bilmediği, ilgilenmediği, okumadığı bir konuda, bize ramazan davulu çalıyor. Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez'in iddia ettiği gibi: "Mimarlarımız, üniversitelerimiz, Mimarlık Fakültelerimiz 80 sene camilerimize küstüler mi?" Evet küstüler. Bu doğru bir tesbit. Bu sorunun dosdoğru cevabı, biliyorum ki bir takım kimseleri öfkelendirecektir. Ama ben yine belgelere dayanarak gerçekleri dikkatinize sunmak istiyorum. 19 Mayıs 1919 tarihinden Cumhuriyetimizin ilânına kadar, Mustafa Kemal Paşa dinimiz, kitabımız ve sevgili Peygamberimiz hakkında çok güzel beyanlarda bulundu. O, deha derecesinde akıllı bir lider olduğu için, böyle davranmak mecburiyetindeydi. Aksi takdirde daha işin başında çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalırdı. Milletimizi yanında bulamazdı. Ama, Cumhuriyetimiz ilân edildikten, bütün kuvvetleri avucunda topladıktan sonra Atatürk, İslâmiyeti, millet hayatımızın tamamen dışında tutmak istedi. Bizim çok değerli ilim adamlarımızdan Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, KEMALİST SİSTEM isimli kitabının 320-321. sayfalarında demektedir ki: "Kemalist sistem, dini devreden çıkarmakta, yerine millet kavramını koymaktadır. Bu anlayışta, Fransız pozitivizmi ve laiklik anlayışının derin izlerini gözlemek mümkündür. Türk milletinin teessüsünde: Siyasal varlıkta birlik, dil birliği, ırk ve menşe birliği, tarihî karâbet (yakınlık-akrabalık), ahlâkî karâbet önemli yer tutmaktadır. Keza, millet tanımında da, din unsuru tamamiyle dışlanmış durumdadır. Bu tanımda Millet; ortak dil, kültür ve mefkûre (ülkü) üzerinde yükseliyordu. Artık Gökalp'in: (Dili dilime, dini dinime uyan bir millettir) tamınında yer alan din, sosyal bir olgu olarak Kemalist sistemden dışlanacaktır. Bu Gökalp sosyolojisiyle Kemalist modelin ilk ve önemli ayrılığıdır." Cumhuriyetimizin ilk 10 yılında, dışlanan İslâmiyet yerine, Kemalizm yeni bir din olarak konulmak istendi. Onu da yarın yazacağım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.