Hürriyet gazetesi yazarlarından Soner Yalçın'ın geçen haftaki yazısı, Ârif Nihat Asya üzerine idi. Yazının başlığı dikkatimi çekti: Bayrak Şairinin hazin hikâyesi. Yalçın'ın ilk cümleleri beni çok şaşırttı. Okudukça: Bunlar benim cümlelerim! Bu tespitler bana ait demeye başladım. Sonra, gördüm ki, Soner Yalçın, bana ait cümleleri tırnak içine almış. Ayrıca, ismimden de, Arif Nihat Asya üzerine yazdığım kitabımdan da bahsetmiş. Yani, dosdoğru bir alıntı yapmış. Sonra, kendi görüşünü de şöyle açıklamış: "Ben, başka mahallenin çocuğuyum. Ârif Nihat Asya'yı pek okumadım. Pek tanımadım. Çünkü ön yargılıydım. Yavuz Bülent Bâkiler'in yazdığı Ârif Nihat Asya ihtişamı kitabını 2 yıl önce okuyup hayatını öğrenince çok şaşırdım. Neden bu kadar katı-sert milliyetçi olduğunu kavradım: Kaybetmek korkusu!" Doğrusu, ben de Soner Yalçın'ın yazısını okuyunca çok şaşırdım. Ârif Nihat Asya, bizim Cumhuriyet devrimizin en önemli şairlerinden ve yazarlarından biridir. Ben 20 yıl, onun yanında-yöresinde oldum. Şiirini, nesrini, şahsiyetini çok sevdim. Onu, kendime üstad bildim. Bayrağımız için en güzel şiirleri o yazdı. Fetih şiirleri de muhteşemdir. Türk edebiyatında, analar üzerine en çok, ama en güzel şiir yazanların başlarında o gülümsüyor. Vatanımızın ve bütün mukaddeslerimizin altın kalemlerinden biri de odur. 1400 rubaisiyle kırdığı rekor, hâlâ onun elinde. Mensur şiir tadındaki nesirleri, dilimizin ufak çizgisidir. Ama, dün olduğu gibi, bugün de Ârif Nihat, yeteri kadar bilinmemektedir. Niçin diyeceksiniz: Komünist olmadığı için! Bizi, millet hâline getiren bütün kültür köklerimize aşkla bağlı olduğu için! Ben, 4 yıl Ankara Radyosunda, 4 yıl da Ankara Televizyonunda çalıştım. Her iki kurumda da 24 ayar komünist kişiler vardı. Bunlar, Stalin'i, Stalin'in kızı Svetlena'dan daha çok seven kişilerdi. Ârif Nihat Asya'nın kırkta biri bile etmeyen yoldaşları üzerine, nice programlar yapmışlardı da Ârif Nihat Asya'nın sesi ve görüntüsünü TRT arşivlerine almaya bile yanaşmamışlardı. Şimdi, Türkiyeli Komünistler, Nazım Hikmet konusunda büyük zaferler kazandılar. Bazı şehirlerimize onun heykellerini dikiyor, 5 bin kişinin katıldığı toplantılarda Nazım'ı ayakta alkışlıyor, alkışlatıyorlar. Ben, Nazım Hikmet'in bütün şiirlerini ve iki romanını döne döne okudum: Nazım, bizim en büyük şairimiz kat'iyyen değildir. Yalnız Nazım, dünyanın en inanmış komünistlerinden biridir. O kadar ki, Nazım, Komünizmin 1990 çöküşünü görseydi, intihar edebilirdi. Nazım Hikmet'in nesri, benim nesrimdir. Ona 10 üzerinden 10 verebilirim. Ama Ârif Nihat Asya'nın nesri, Nazım Hikmet'in nesrini 10 defa tartacak güzelliktedir. Ârif Nihat'ın şiirleri de Nazım'ın şiirlerinden geride değil. Bütün bunlara rağmen, Türkiyemizin büyük şehirlerinde Nazım Hikmet ağıtları, türküleri, marşları söylenmektedir. Niçin? Türkiye'yi komünizmin koynuna koyabilmek için. Soner Yalçın'ın geçen pazar yazısında iddia ettiği gibi, Ârif Nihat Asya'nın hazin hikâyesi, Bayrak Şiirindeki "kızıl" kelimesi yüzünden bazı câhil kişilerin, onu komünistlikle suçlaması değildir. Dünyanın ancak en ahmak kişileri Ârif Nihat'a komünist diyebilir. Ârif Nihat Asya'nın en büyük çilesi, kendi vatanımızda vatansızlar gibi kalmasıdır. Devletimizin resmî yayınlarında bile unutulmaya terk edilmesidir. Millet, edebiyatı olan topluluksa, Ârif Nihat çapında bir edebiyatçımız nasıl unutulmaya terk edilir? Bu gaflet, zamanla ihanete yol açacaktır.