Vera'nın müthiş açıklaması

A -
A +

Vera Tulyakova öldü. Vera, Nâzım Hikmet'in galiba beşinci karısıydı. Tanıştıkları zaman Vera 28, Nâzım Hikmet 58 yaşındaydı. İkisi de evliydi. Vera'nın bir kızı, Nazım'ın bir oğlu vardı. Nâzım Vera'ya âşık oldu. Onunla evlenmek istedi. Vera önce: "Hayır! Olmaz!" dedi. Nâzım çok ısrar edince Vera Tulyakova, ortaya iki şart sürdü. Hem Nâzım'dan: Resmi nikah yapmasını istedi, hem de haftanın bir-iki gününü, eski kocasının ve çocuğunun evinde geçirmesine izin. Nâzım: "Tamam!" dedi, anlaştık. Böylece evlendiler. O arada Nâzım'ın eski karısı, Memed'in anası, aynı zamanda dayısının kızı olan Münevver Hanım'ı da Türkiye'den -oğluyla birlikte- kaçırıp Varşova'ya getirmişlerdi. Ama bin defa hayret! Nâzım Hikmet, eski karısına ve oğluna sahip çıkmadı. Varşova'ya sadece dört günlüğüne gelip tekrar Moskova'ya döndü. Çünkü Vera, Nâzım'ın Varşova'da kalmasını kat'iyyen istemiyordu. Ben o Vera'yı hiç sevmedim. Bırakın sevmemeyi ondan hep nefret ettim. Ondan da, yeni kocası Nâzım'dan da! Bu, Münevver Hanım'ın çektiği büyük çileyi bilmemden ve Nâzım'ın dağlar kadar büyük vefasızlığından kaynaklanıyordu. Münevver Hanım, kocasının hapishaneden çıkmasını on yıldan fazla beklemişti. Büyük yoksulluklar, korkular, çileler çekmişti. Münevver Hanım'ın, en katı kalpleri bile eriten acılarını, üzüntülerini, endişelerini Nâzım'a yazdığı mektuplardan okuyup öğrenmiştim. Münevver Hanım'ın çilesini, yüreğimin ortasında duymuştum. Ama bin defa hayret! Nâzım Hikmet ise eski karısını ve "Memed! Memed!" diye şiirler yazdığı oğlunu, Varşova'da yüzüstü bırakıp Vera'ya koşmuştu. Nâzım Hikmet'in en büyük, en samimi dâvâ arkadaşlarından biri olan Zekeriya Sertel'in Milliyet yayınları arasında çıkan: "Nâzım Hikmet'in Son Yılları" isimli çok önemli kitabını okudunuz mu? Sertel eserinin 259. sayfasında şunları yazıyor: "Bir gün Nâzım'a evliliğin nasıl gittiğini sorduğumda bana şu cevabı vermişti: - Bilmediğin kadar mutluyum ben! dedi. Görmüyor musun be! Gençleştim ben. Sonra karısının habersiz evden çıkıp gittiğini anlattı ve güya kıskandığını göstermemek için dedi ki: - Yahu Zikri, şu yeni Sovyet kuşağı yok mu, alabildiğine serbest! Örneğin bizim Vera, istediği zaman, bana sormadan çıkar gider. Günlerce gelmez. Nereye gider, niçin gider, nerede kalır? Bana söylemeye lüzum bile görmez." Zekeriya Sertel kitabının 260. sayfasında ise bize yeni bir resim daha çiziyor: "...Gün geçtikçe karı-koca ilişkileri değişmeye başladı. Bir süre sonra, içine düşen kurt, onu yiyip duruyordu. Demek sevilmiyordu. Karı-koca, önce yataklarını, sonra odalarını ayırdılar. Demek ki karısının, kendisine haber bile vermeden gidip, geceleri onu yalnız bırakmasının anlamı vardı!" Vera'nın yaptıklarına siz de öfkelenmiyor musunuz? Nâzım'a siz de kızmıyor musunuz? Nâzım Hikmet çok kötü bir koca, çok kötü bir baba, çok kötü bir vatandaştır. Geçen yıl, Aydınlar Ocağı'ndan seçkin bir grupla beraber Yugoslavya'ya gittim. Üsküp Tiyatrosu eski Genel Müdürü şair İlhami Emin, Bekir Sıtkı Erdoğan'ın Beşir Ayvazoğlu'nun, Doç. Emin Işık'ın, Prof. Dr. Mustafa Ernam'ın, Dr. Nefi Demirci'nin ve Em. Alb. Şadi Polat'ın bulunduğu bir toplantıda çok önemli bir açıklamada bulundu. Dedi ki: "25 yıl kadar önce, buradan Moskova'ya gitmiştik. Nazım Hikmet ölmüştü. Evine uğrayarak Vera'yı ziyaret etmek istedik. O görüşme esnasında Vera, yanımıza bir defterle geldi. Defterin bütün sayfaları el yazısıyla doldurulmuştu. Vera o defteri bana vermek istedi. Dedi ki: Bu defterde her şey olduğu gibi yazılı. Nâzım eceliyle ölmedi. Onu, Moskova'nın emriyle bizimkiler zehirlediler. Bu bir zan değildir; gerçektir. Nasıl diyeceksiniz? Öldüğü günün akşamı, onu bir yemeğe davet ettiler. Böyle toplantılara birlikte giderdik. Nitekim bana "Haydi kalk, hazırlan!" dedi. Fakat gelen adamlar benim gitmemi kat'iyyen istemediler. Sadece Nâzım'ı alıp götüreceklerini söylediler. Ve birlikte çıkıp gittiler. Döndüğünde ben uyuyordum. Nâzım'ın öğürtüsüne uyandım. Banyo lavabosuna kusuyordu. Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. "Çok fenayım! Midem ağzımdan çıkacak gibi!" dedi. Onu yatağa yatırdım. Biraz sonra, şiddetli öğürtülerle tekrar kusmaya başladı. Midesi adeta isyan halindeydi. Bir ara ben dalmışım. Sabahleyin uyandığım zaman, onu banyoda buldum; ölmüştü. Halbuki hiçbir rahatsızlığı yoktu. Nâzım'ı zehirlediklerine samimiyetle inanıyorum. Otopsi yapmadılar. Alın bu defteri beraberinizde götürün. Burada, Moskova'nın onu niçin öldürmek istediğini uzun uzun yazdım!" Şair İlhami Emin dedi ki: "Ben, Vera'nın defterini almak istedim. Fakat bizim eski bakanlarımızdan Fahri Kaya şiddetle itiraz etti. "Sakın alma, dedi. Rus polisi üzerimizde yakalarsa, başımıza binbir belâ gelir! Sakın alma!" Ben de doğrusu korktum ve almadım. Vera o defteri daha sonra başkalarına vermiş. Onlar da sosyalizmin ve Rusya'nın aleyhinde olur düşüncesiyle, Vera'nın açıklamalarını ört-bas etmişler."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.