Atatürk'ün spor politikası

A -
A +

Mustafa Kemal Atatürk, beden eğitimi ve sporun sağlam bir ırk oluşturmada ve yurt savunmasında önemli işlevi olduğunu fark eden ender liderden biridir. 1915 yılında Osmanlı Genç Dernekleri Genel Müfettişliği'ne atanınca, hazırladığı raporda ilk iş olarak okullardaki beden eğitimi ders saatlerinin artırılmasını hükümete teklif etmiştir. Atatürk'ün beden eğitimi ve spora verdiği önemi 18 Ağustos 1923 tarihli hükümet programında da görmek mümkündür. Programdaki şu satırlar dikkate değerdir: "Bireyin bedensel ve düşünsel yetenekleri gibi ahlâkî ve sosyal yetenekleri de geliştirilmeli ve bu amaçla beden eğitimi öğretmeni yetiştiren okul açılmalı, kulüpler ve gençlerin fikirleri zedeleyen politika ile meşgul olmamaları..." Nitekim çok geçmeden, Terbiye-i Bedeniyye Darülmualilmini (Gazi Eğitim Enstitüsü) kurulup Ankara'da hizmete girmiştir. Atatürk bunu da yeterli görmeyip, sınavla seçilen askeri ve sivil öğretmen adaylarının ihtisas için Avrupa'ya gönderilmesini sağlamıştır. İhtisas için Avrupa'ya giden bu gençlerden Sadi Irmak (Benim de mezun olduğum Ankara 19 Mayıs Gençlik ve Spor Akademisi'nde ilk spor fizyolojisi hocası) ile Suad Hayri Ürgüplü Başbakanlık yapmış, Vildan Aşir Savaşır da uzun yıllar Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü görevini yürütmüştür. 1924 yılında Türk sporunun temelini oluşturacak beden eğitimi ve spor uzmanlarını yetiştirme sorunu çözüme kavuşturulmuş, sıra Olimpiyat Oyunlarına katılma işine gelmişti. Türkiye savaştan yeni çıkmış, parasal yönden ciddi bir sıkıntı içindeydi. Ancak, emperyalizme karşı zafer kazanmış olan Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyanın en görkemli spor organizasyonuna katılmasının yalnız sportif açıdan değil, politik bakımından da büyük yararı olacağı muhakkaktı. Ekonomik sıkıntıya rağmen 16 Ocak 1924 tarihli kararname ile Olimpiyat Oyunlarına hazırlık için ve "şimdilik" kaydıyla 17 bin lira ve daha sonra 50.000 TL olmak üzere 67.000 TL (bugünkü 6700 cumhuriyet altını) ödenek verildi. Bu kararnamenin altında Gazi Mustafa Kemal'in imzası bulunuyordu. Böylece Türkiye Cumhuriyeti, 1924 Paris Olimpiyatları'nda temsil edilmiş oldu. Yine 1924 yılında yürürlüğe giren "Köy Yasası" ile "nişan alma, cirit, güreş" gibi köy oyunlarını özendirmek, 1930 yılında çıkarılan "Belediye Yasası" ile de "çocuk bahçeleri, spor alanları, yerel ihtiyaçlara uygun stadyumlar yapmak ve işletmek" gibi yükümlülüklerin yerel yönetimlerce yerine getirilmesi zorunlu hale getirilmiştir. 1932 yılında Atatürk'ün talimatıyla halkevlerinin uğraş alanlarının içine spor da eklendi. Bu nedenle "Türk gençliğinde ve Türk halkında spor ve beden hareketlerine sevgi ve alaka uyandırılmalı, bunlar bir kitle hareketi, milli bir faaliyet haline getirilmelidir" diyen büyük önder daha o yıllarda, sporun kitle hareketinin de ötesinde bir "milli hareket" olduğunu söylemiştir. 1936 yılına gelindiğinde sporunun bir kamu hizmeti olduğu ve bu nedenle de devlet eli ile yürütülmesi gerektiği noktasından hareketle "Türk Spor Kurumu" kurulmuştur. Kurumunun kuruluş amacı şu şekilde belirlenmişti: "Temiz ahlâklı, yüksek karakterli, sağlam bünyeli, ulusuna inanan, gözü pek, yurdu korumayı en üstün amaç bilen ve bu uğurda bütün varlıklarını vermeye hazır olan bir spor gençliği yetiştirmek..." Türk Spor Kurumunun iki yıllık çalışmaları sonunda, 827 olan sporcu sayısını 27 bin 631'e, 13 olan bölge sayısını da 63'e çıkmıştı. Bu çabalar, 1936 Berlin Olimpiyat Oyunlarında ürününü verdi. 1936 Olimpiyat Oyunları, Türk spor tarihinde bir altın dönemin başlangıcı oldu. Türk sporcularından serbest güreşte Mersinli Ahmet Kireççi bronz, grekoromen stilde ise Yaşar Erkan altın madalya aldı, İstiklal Marşı ilk kez bu olimpiyatta çalındı ve Türk kızları ilk kez bu olimpiyatta ülkemizi temsil ettiler. Yaşar Erkan'ın kazandığı ilk olimpiyat şampiyonluğunu kutlayan Atatürk, Berlin'e şu telgrafı çekti: "Kendin küçüksün ama memleket için çok büyük bir iş yaptın. Artık adın Türk spor tarihine geçti. Çok yaşa Yaşar." Atatürk'ün direktifleriyle ve TBMM'de kabul edilen kanunla, 20 Haziran 1938 tarihinden itibaren 19 Mayıs günleri Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanmaya başlandı. 29 Haziran 1938 çıkarılan bir kanunla da bugünkü Türk Spor Örgütü'nün temelini oluşturan "Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Kanunu" kuruldu. Bugün bazı İstanbul kulüplerinin fanatik taraftarları, "Atatürk bizim takımı tutuyordu" deseler de o taraftar olarak değil, spora olan ilgi ve sevgisi nedeni ile birçok kulübü ziyaret etmiştir. Atatürk, denize ve doğaya aşıktı. Yüzmekten ve kürek çekmekten keyif aldığı da tarihsel kayıtlarda mevcuttur. Atatürk'ün vefatını takip eden günlerde, Fransa'da dünyanın en güçlü günlük spor gazetesi olan L'Auto da yayınlanan makalede, "Dünyada ilk defa beden eğitimini zorunlu kılan devlet adamıydı. Yalnız söylev ve kağıt üzerinde değil, bunu bilfiil yerine getirdi. Spor tesisleri yaptırdı, spor yerlerini bizzat denetledi ve milletin mukadderatına hakim olduğu günden itibaren Türkiye'de spor, gittikçe artan bir önem ve değer kazandı" denmiştir. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidar kalması, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşılabilmesi için sağlam kafalara ihtiyaç olduğuna inandığından, "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" demişti. İşte onun spor politikası bu idi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.