Mahmut Eroğlu Sarıkamışlı, Kore gazisi, seksenine merdiven dayamış mücadeleci bir ruha sahip ve hâlâ bir sporcu. Mahmut Hoca, II. Dünya Savaşı sırasında kayak sporuna başlamış, olimpiyat oyunları ve birçok uluslararası yarışmada Türkiye'yi temsil etmiş, milli takım antrenörlüğü yapmış bir efsane... Uludağ'da yıllarca kayak öğretmenliğinin yanı sıra ticari işletme sahibi olduktan sonra 47 yaşında tenis sporu ile tanışmış. Çevresindeki birçok insanın tenise başlamasına önayak olmuş ve tenis hocalığına başlamış. Kayaktaki başarısını tenis kortunda da kanıtlamayı kafasına koymuş, Bursa-Mudanya karayolu kenarında bir kort yapmış. Başarılı olmak için gece - gündüz demeden çalışan biri... Mahmut Hoca uzun uzun düşünüp, iyi bir tenisçi yetiştirmeyi kafasına koymuş. Tenis kortu ve evinin yakınında bulunan Emek köyündeki üç çocuklu bir ailenin, hayatını eskicilik yaparak sağlayan bir babanın oğlu Muhammet Haylaz'ı tenise başlatmış. Mahmut Eroğlu, Muhammet'e sadece tenis hocalığını yapmamış; okul eğitimi, beslenmesi gibi çağdaş bir sporcunun sahip olması gereken her imkânı sağlamış. Henüz 13 yaşında olan Muhammet'in işi zor. Kayaktan bildiğimiz kadarıyla Mahmut Hoca ile çalışmak, onun temposuna katlanmak gerçekten yürek ister! Muhammet sabretmiş ve teniste şimdiden marka olmaya başlamış. Adana'da yapılacak olan uluslararası bir müsabaka için kortta raket sallarken gördük Mahmut Hoca ile Muhammet'i... Hoca, Muhammet'e, "Bak oğlum, okumayan, geometriyi bilmeyen adam açıyı bilemez. Açıyı bilmeyen adam da tenisçi olamaz" diyerek genç sporcusunu okul eğitimi konusunda da uyarıyordu. Sporda başarıya giden yol çalışma ve azimle mümkün. Ünlü fizyolog Astrant diyor ki, "Her insan anasından sporcu olarak doğar ama herkes sporcu olamaz." Gerçekten de öyle. Acaba Mahmut Hoca bu fedakârlığı yapmasaydı, Muhammet gelecek vadeden bir tenisçi değil de ne olurdu?