Az kaldı, millet size kapağı tam atacak

Sesli Dinle
A -
A +
Batı medyası Türkiye’deki seçimin istedikleri gibi sonuçlanmayacağını gördüğünden beri bilfiil sahaya indi. Bir taraftan Alman DW ‘deepfake’ yöntemi ile hazırlanan videolardan bahsediyor, diğer taraftan The Economist ön kapak sayfasından ‘Erdoğan mutlaka gitmeli’ diye manşet atıyor.
 
Bununla da yetinmiyor, sosyal medya hesabında ‘Şayet Kılıçdaroğlu kazanırsa; Türkiye, Avrupa ve gerçek bir demokrasinin küresel mücadelesi adına büyük bir an olur’ diyor.
 
Ama unutmayın, bu küresel eşkıyaların ağzı konumundaki medyaya da onların adına Türkiye’de bu coğrafya insanın isimleri ile siyaset yapanlara da millet gerçek kapağı 14 Mayıs günü tam takacak.

Bu hamur daha fazla su kaldırmaz

İşte böyle bir ortamda Süleyman Soylu ısrarla Altılı Masa’nın kendi arasında imzaladığı ilk mutabakat metninin, Ünal Çeviköz tarafından bir AB Büyükelçiliği makamına redaksiyon için gönderildiğini ve ellerinde bu konuya dair ses kaydı olduğunu bildiriyor.
 
Soylu’nun açıklamalarından anladığımız kadarı ile bu görüşmeye dair ses kayıtları Çeviköz’ün telefon dinlemelerinden değil, mezkûr elçinin bulunduğu ortamın (her neresi ise) dinlenmesinden elde edilmiş kayıtlar.
 
Soylu konuyu bir tık daha öteye götürerek, bu konuşmayı ilgili büyükelçinin ülkesinin içişleri bakanı ile de koordine ettiklerini fakat bir sonuç alamadıklarını söylüyor.
 
Bu türden bir dinleme, yabancı bir misyon görevlisinin bulunduğu ortamdan değil de partilerin kendi aralarında Türkiye’deki siyasi yaşama dair yaptığı toplantılardan elde edilmiş olsaydı, şüphesiz bu devletin istihbarat imkânlarının bir parti çıkarı için kullanılması anlamına gelirdi ki bu ne ahlaki ne de yasal olurdu.
 
Bu yüzden söz konusu dinleme kaydının Çeviköz’ün telefonlarının dinlenmesi yolu ile elde edilmemiş olması önemli ve İçişleri Bakanı bu durumu hususeten vurguluyor.

Büyükelçiler çizmeyi aşamaz

Hangi ülkede görev yapıyor olurlarsa olsunlar büyükelçiler görev yaptıkları ülkelerin iç işlerine müdahil olamazlar, bu konularda beyanat veremezler.
 
Görevleri sadece görev yaptıkları ülkelerin yetkilileri ile kendi ülkeleri arasında bir elçi olmaktan ibarettir.
 
Diplomatların görevli bulundukları ülkelerdeki diplomatik ilişkilerini, ayrıcalıklarını ve dokunulmazlıklarını belirleyen uluslararası anlaşma olan Viyana Sözleşmesi gayet sarih bir şekilde ortadadır.

O zaman neden ilgili büyükelçi istenmeyen adam ilan edilmiyor?

Çünkü çok rahatlıkla ilgili ülke o ses kayıtlarının gerçek olmadığını iddia edebilir.
 
Burada unutulmaması gereken bir hakikat ise, bir ülkeye görevlendirilen tüm diplomatlara, görev yapacağı ülkede istihbarat ağına takılmaması için alması gereken tedbirler sıkı sıkıya belletilir.
 
Bu da bize her ülkenin kendi güvenliği açısından bu tür dinlemeleri yaptığını gösterir. Lakin bizde ta Osmanlının son dönemlerinden bu yana sefirler öylesine köpeksiz köyde değneksiz dolaşmaya alışmışlardır ki her türden haddi aşan tavırlarını sergilemekten imtina etmemişlerdir.
 
Sait Halim Paşa kendi anılarında Almanya ile 2 Ağustos 1914 tarihinde imzalanan anlaşma sonrasında İtilaf Devletleri sefirlerinin nasıl açık tehditler ile Osmanlı Sadrazamını sorguladıklarını uzun uzun anlatır.
 
Bunun dışında o dönemki Alman sefiri Baron Wangenheim’ın, Osmanlının tarafsızlığını öne sürerek Ruslara harp ilan etmemesi karşısında nasıl Osmanlı Devleti yetkililerine karşı sömürge valisi bir eda ile konuşmalar yaptığını da anlatır.

Türkiye’deki sefirlerin cumhuriyet döneminden bir kesit

1960 alçak darbesinden hemen önce ABD Büyükelçisi Warren âdeta Türk devlet bürokrasisini orkestra şefi gibi yönetmektedir.
 
Haddi olmadığı hâlde sıklıkla Genelkurmay Başkanı’nı ziyaret eder.
 
Darbenin hedefindeki Orgeneral Rüştü Erdelhun ile yapılan görüşmelerin kaydı ABD arşivlerinde hâlâ sansürlüdür.
 
Hatta darbe öncesi o zamanki CHP Genel Merkezi Araştırma bürosunda görevli Coşkun Kırca ve CHP, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı yardımı iktidara yaradığı gerekçesi ile ivedi olarak kesmesi için ABD elçisine âdeta yalvarmaktadır.
 
Büyükelçi Warren’ın, darbenin ertesi günü yani 28 Mayıs sabahı ilk işi ne olmuştur dersiniz?
 
Yanılmadınız, darbecilerin Dışişleri Bakanı Selim Sarper ile birlikte, darbenin liderliğine getirilen ve Genelkurmay Başkanlığı binasında bulunan Orgeneral Cemal Gürsel’i ziyaret etmek…
 
Büyükelçi Warren burada aynen şu cümleleri kurmuştur: ‘Latin Amerika ülkelerinde görev yaptığım zaman çok darbeler gördüm. Bu darbe ise şimdiye kadar şahidi olduğum darbelerin en dakik, en etkin ve en süratli olanıdır.’
 
Bu alçaklığı yıllarca bu millete emperyalizme karşı darbe diye yedirdiler.
 
Bu övgüleri söz konusu elçinin ağzından dinleyen Cemal Gürsel, bu iltifatlar karşısında ne yapmıştır sizce?
Ne yapacak, Menderes 12 uçak dolusu altın ile kaçarken yakalandı yalanını atan Gürsel ve ekibi askerin ve memurların maaşlarının ödenmesi için Warren’dan 180 milyon lira acil yardım dilenmişlerdir.
 
Tüm bu yazdıklarımı teyit etmek istiyorsanız Fahir Armaoğlu’nun Türk Amerikan İlişkileri isimli kitabını okuyabilirsiniz.
 
Şimdi istedikleri ise tekrardan bu eski güzel günlerine kavuşmak.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.