Bizi koruyanlardan bizi kim koruyacak?

Sesli Dinle
A -
A +
Unutulan darbeler tekrar eder, o yüzden ne 15 Temmuz’u ne 27 Mayıs’ı ne de diğer tüm müdahaleleri unutmayacağız.
 
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden tam yedi sene geçti.
 
15 Temmuz birilerinin ısrarla manipüle ettiği üzere ‘Türkiye’de bir alçaklığın ilk kez sahneye koyulduğu tarih değil’
 
Millet iradesinin gasbedilmesini cumhuriyet döneminde defalarca yaşadık.
27 Mayıs 1960 tarihinde de 12 Eylül 1980 tarihinde de yapılanlar nitelik olarak aynı, muhteva olarak farklıydı.
 
Bunu hususu neden kaleme almak istedim?
 
Çünkü özellikle bir kesim sanki darbe denilen alçaklık FETÖ ile başlamış gibi, konuyu sürekli FETÖ üzerinden ele alarak önceki darbeleri aklama ya da unutturma telaşında.
 
Dün FETÖ bu alçaklığı sahneye koydu, onun öncesinde de başkaları ama sonuç değişmedi ve millet iradesi gasbedildi.
 
Evet, 15 Temmuz’un FETÖ ile mücadele boyutu vardır.
 
Evet, FETÖ bildiğimiz tüm terör yapılanmalarından çok daha sinsi ve tehlikeli bir terör örgütüdür.
 
Evet, FETÖ sadece TSK içerisine teneffüs etmiş bir yapı değil, devletin neredeyse tüm kurumlarının içerisine sızmış ihanet içerisinde olan bir örgüttür.
 
Tüm bu farklılıklar, konunun FETÖ ile mücadele boyutuna dair son derece önemli tespitlerdir fakat tüm bunların da üzerinde Türkiye’nin darbe ve darbeciler ile hemhâl olmuş bir geçmişi vardır ve işte tam bu nokta ısrarla birileri tarafından örtülmeye çalışılıyor.
 
Unutulan ve gerekli dersler çıkarılmayan darbeler tekrar eder.
 
27 Mayıs 1960 darbesinden, 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimine kadar geçen süreçte bu ülkede sayısız darbe, postmodern darbe ve muhtıralar yaşandı. Tamamının ucu dışarıda olan bu darbeler yoluyla, kendisine çizilen alanın dışına çıkan Türkiye sürekli terbiye edildi ve tekrardan o oyun alanının içerisine hapsedildi.
 
Her başarıya ulaşmış darbe, kendisinden sonra gelen diğer darbenin kuluçka makinesi oldu. 27 Mayıs darbesinde üniforma giyen genç rütbedeki askerler 1971 tarihindeki muhtırayı vererek Demirel’i istifaya zorladılar, eski CHP senatörü Nihat Erim’i Başbakan yaptılar.
 
1971 Muhtırasını yaşayan askerler, 12 Eylül 1980 tarihinde yine darbe yaptılar ve yine Demirel’i gönderip darbecilerin adayı Bülent Ulusu’yu Başbakan yaptılar.
 
1980 darbesinde TSK’da bulunan daha genç askerler, 28 Şubat 1997 tarihinde Sincan’da tank yürüterek Necmettin Erbakan hükûmetini yıkıp yerine istedikleri tarzda başka bir hükûmet kurdurdular.
 
O dönemde üniforma giyen askerler 15 Temmuz’da bu sefer Recep Tayyip Erdoğan hükûmetine karşı darbe girişiminde bulundular ve Gazi Meclis’i bombaladılar, milletin üzerinden tank geçirdiler.
 
15 Temmuz’u farklı ve değerli yapan ise, 15 Temmuz gecesi Erdoğan liderliğindeki millet bu sefer darbeye ve darbecilere direndi ve Türkiye’de ilk kez bir darbe bastırılmış oldu.
 
Eğer cumhuriyet tarihinde bir darbe ilk kez milletin çıplak elleri ile bastırıldı ise, bir daha başka darbeleri mayalayacak bir ortama müsaade edilmemeli.
 
Nasıl olacak?
 
Romalı şair Juvenal, bundan yaklaşık 2000 sene önce şunu sordu: Bizi koruyanlardan, bizi kim koruyacak?
 
O zaman anlıyoruz ki eline beni koruması için silah verdiğim kitlenin, o silahın namlusunu bana doğrultmaması konusunda kafa yorma işi binlerce yılın hikâyesi.
 
ABD başta olmak üzere silahlı gücün gözetim ve kontrolü, özellikle 2. Dünya Harbi sonrası çok önemli bir konu olmuştur. Bu gözetim ve kontrolün Batı’da şimdi konuşulan versiyonu ise demokratik gözetim ve kontroldür.
 
Mezkûr konuda Batı’da sayısız eser kaleme alınmışsa da Türkiye’de darbeci kafanın her darbede yönetimi ele geçiren taraf olmasından dolayı, askerî okulların müfredatlarında ‘silahlı gücün demokratik gözetim ve kontrolü’ kendine yeteri kadar yer bulamamıştır.
 
Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası, demokratik gözetim ve kontrole dair ortaya koyduğu birçok reform hareketi, önemli bir başlangıç olarak görülse bile hâlâ yeterli değildir.
 
Medyanın ve akademinin hâlâ üzerine düşen çok önemli görevler vardır.
Özellikle silahlı kuvvetlerin iç yapısının siyaset kurumları tarafından (Hükûmet, Meclis ve Meclis’teki ilgili komisyonlar ve ilgili bakanlıklar) gözetime tabii tutulması son derece büyük bir öneme arz etmektedir.
 
Millî Savunma Üniversitesi ve İçişleri Bakanlığına bağlı öğrenim kurumlarının müfredatlarında, demokratik zihni dönüşümün sağlanabilmesi açısından oluşturulacak içerik keza son derece kritiktir.
 
İspanya eski Savunma Bakanı olan Narcis Serra’nın 1982 yılında Franco diktatörlüğü sonrasında getirildiği İspanya Savunma Bakanlığı görevinde, darbeci vasıfları bulunan bir silahlı gücün demokratik reformunu nasıl başardığını anlatan ‘Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Reformu Üzerine Düşünceler’ isimli eseri, bir fikir vermesi açısından önemli bir kaynak kitaptır.
 
Hepsinden daha önemlisi, maalesef birçok kez ve birçok siyasetçiden naif bir şekilde duyduğumuz ‘Bu ülkede artık darbe tehdidi kalmamıştır’ cümlesinin zinhar ama zinhar kullanılmamasıdır.
 
Velev ki hamaseten söylenmiş olsun.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Bahri ARSLAN 16 Temmuz 2023 12:32

Allahüteala razı olsun Yusuf Abi yazılarınız ve TV programlarındaki yorumlarınız çok güzel ve faydalı çok istifade ediyoruz Rabbim sağlıklı hayırlı ömürler versin inşallah