Kemal Bey’i acımasızca sahaya sürdüler

Sesli Dinle
A -
A +

Geçtiğimiz hafta kaleme aldığımız yazıda 28 Şubat süreçlerinden hatırladığımız ‘renklendirilmiş sermayeye’ dair açıklamalarda bulunmuştuk. Bu yazıdan sonra çok miktarda müspet dönüş aldığım için, konuyu bu yazı ile biraz daha açmak istedim.

 

 

 

Aslında 28 Şubat’ta ne oldu?

 

 

 

Sermayenin çevre ile merkez arasındaki mücadelesinde, Boğaz’da mukim merkezî sermaye, kendi konumunu sıkıntıya sokma ihtimali olan çevreyi, medya, yargı ve asker marifetiyle merkezden uzaklaştırmış ve bir daha da geriye dönmesin diye güvenlik mimarisinin bürokratlarına ‘Mücadelemiz gerekirse bin yıl sürecek’ dedirtmişti.

 

Mücadelenin gerekirse bin yıl süreceğini geveleyen güvenlik bürokrasinin tepesindeki zat bunun ne kadar farkındaydı bilinmez, lakin merkezdekiler o zamanlarda bu zırva niteliğindeki açıklamalara şapka çıkarıyorlardı.

 

Olmadı tabii, olamazdı da.

 

Neden?

 

Çünkü su akıyordu ve önüne set koyarak durdurmak bir yere kadar mümkündü.

 

Şimdi de Türkiye’yi tefecilerin elinden kurtaracağını iddia eden bir ana muhalefet partisi genel başkanı var karşımızda.

 

Aslında bazı farklar olmakla birlikte, ‘bin yıl da sürse irtica ile mücadelemiz devam edecek’ diyen güvenlik mimarisinin başındaki zatı kim konuşturdu ise, ülkeyi tefecilerden kurtaracağız diyerek Londra’da bir kısım toplantılara sokulan Kemal Bey’i de bu savrulmalara iten güç odağı hep aynı odak.

 

 

 

Peki Türkiye’nin gelirleri, vergisi ve bütçesi tefecilere mi gidiyor?

 

 

 

Siyasetçisinden gazetecisine kadar belli bir kitle zerre sıkılmaksızın Türkiye’nin 2001 yılından bu yana faize ayırdığı paranın miktarının nasıl arttığını konuşuyor, yazıyor ve çiziyor.

 

Önce buraya Gelir İdaresi Başkanlığı’nın verilerine ait tabloyu koyalım ve adım adım ve rakamlar ile açıklayalım.

 

Dolar kuru üzerinden yıllara göre bütçeden yapılan faiz harcamaları

 

 

 

Kemal Bey’i acımasızca sahaya sürdüler

 

 

 

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yıllık ortalama döviz kurları üzerinden verdiği rakamlara göre, Türkiye, bütçesinden 2003 yılında 38,7 milyar dolar faiz ödemesi yaptı.

 

Bu rakam 2008 yılına gelindiğinde yaklaşık 40 milyar dolara çıktı2013 yılında ise 26,4 milyar dolara düştü.

 

2017 ve 2018 yılında ise büyüyen bütçesine rağmen faiz giderleri rekor düzeyde düşerek 15,6 milyar dolar olarak tahakkuk etti. Bu rakam pandemiyle birlikte yaşanan küresel olumsuzluklar ile 2019’da 17, 8 milyar dolar, 2020’de ise 19,4 milyar dolar civarında gerçekleşti.

 

Tablonun bu yönüne rağmen bir konuyu daha ortaya koymalıyız.

 

 

 

Faiz olarak yapılan ödemelerin bütçe içerisindeki payı nedir?

 

 

 

O zaman bakmamız gereken tablo yıllar içerisinde faiz giderlerinin toplam bütçe içindeki payı.

 

 

 

Kemal Bey’i acımasızca sahaya sürdüler

 

 

 

Bu tablo, Türkiye’nin faiz ödemelerinde geldiği noktayı bize aslında tartışılan konuyu anlama açısından daha net sunan bir tablo.

 

Türkiye, 2003 yılında toplam bütçesinin yüzde 41,7’sini faiz giderleri için kullanırken, bu oran 2008 yılında yüzde 40 civarına, 2013 yılında yüzde 26,4’e, 2016’da ise tarihî en düşük seviye olan yüzde 8,4’e düştü.

 

2019’da bu oran yüzde 20, 2020 yılında ise yüzde 11,1 civarında tahakkuk etti.

 

Yani Türkiye 2001 yılında, bütçesindeki her yüz liranın 51 lirasını faize harcarken, bu oran 2020 yılında her yüz liradan 11 liraya kadar düşmüş durumda.

 

Bir de bizlerden toplanan her bir kuruş verginin ne kadarı faiz harcamalarına gidiyor diye bakarsak, tablo tüm çıplaklığı ile ortaya çıkacaktır.

 

Yine Gelir İdaresi Başkanlığı verilerine göre, Türkiye’de 2002 yılında toplanan her 100 lira verginin 103 lirası faiz gideri olarak kullanıldı. Yani faiz giderlerini karşılamak için ülkeden toplanan vergiler yetmedi, üzerine farklı kaynaklardan para eklenerek faiz giderleri karşılandı.

 

Bu rakam 2008 yılında yüzde 30’lara düşürüldü.

 

2016 yılında toplanan her yüz lira verginin 11 lirası, 2021 yılında ise toplanan her yüz lira verginin 16 lirası faize harcandı.

 

Tablo ve veriler bu kadar açıkken, Türkiye’nin nasıl tefeciler için güvenli bir liman hâline geldiğinden bahsedebilirsiniz?

 

2002 yılında bıraktığınız tablo ortada iken, hâlâ 2000’li yıllara öykünmek için nasıl bir gerekçeniz var?

 

Cevabı basit aslında.

 

Yine aynı görünmez odak devrede.

 

28 Şubat sürecinde üniformalı bürokrasiyi konuşturup mücadele bin yıl da sürse devam edecek dedirtenler, şimdi o imkândan mahrum oldukları için Kemal Kılıçdaroğlu’nu ortaya sürüyorlar. Küçümsenmeyecek oranda yalan ve algılar ile Kemal Bey’i tahkim edecek kalem ve kelambazları da mevcut.

 

Bu manipülasyonlar tutar mı tutmaz mı bilinmez, ama umut fakirin ekmeği işte.

 

Ya tutarsa…

 

İşte asıl o zaman görün siz ellerini ovuşturup iştah ile bekleyenler nasıl çökecekler haram sofrasına!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.