Yaşananlar devede kulak kalacak!

Sesli Dinle
A -
A +

Muhalefet nefeslerini tuttu ve âdeta bir gerilim filmi izlercesine Meral Akşener’in ikna edilişini izledi. Bu yaşananlar esnasında merhum Süleyman Demirel’in ‘siyasette yirmi dört saat çok uzun, bir hafta çok kısadır’ sözünü bir kez daha yaşadık.

 

Geçtiğimiz yazıda yaşanacakları değerlendirirken, Akşener’in masaya dönme ihtimalinin siyaseten mümkün olduğunu lakin Akşener, Kılıçdaroğlu adaylıktan vazgeçmediği hâlde dönerse, o masada artık siyasi bir mevta olacaktır demiştik.

 

Öyle mi oldu, yaşarsak göreceğiz.

 

Sanırım İYİ Parti tabanının baskısını azaltabilmek adına, seçimi kazandıkları takdirde İstanbul ve Ankara Belediye Başkanları’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak tayin edilebileceği maddesi metne eklendi.

 

Ama iki şart var: Kılıçdaroğlu seçimi kazanacak ve uygun görecek.

 

Bu şartlar oluştuğunda Türkiye artık yedi cumhurbaşkanı yardımcısı tarafından yönetilen bir ülke olacak. Bu uzlaşının sağlanmasında, Türkiye’nin her bir coğrafi bölgesinden sorumlu bir cumhurbaşkanı yardımcısı olsun vizyonu etkin olmuş olabilir.

 

Daha sonra Saadet Partisi tabelasını gördüğü andan itibaren şartlı refleksleri harekete geçen CHP’li kitlenin ‘Türkiye laiktir, laik kalacak’ sloganları eşliğinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı Saadet Partisi Genel Merkezi’nde ilan edildi. Oysa Saadet Partisi ve diğer kapatılan Millî Görüş partilerinin tamamında ‘Mücahit Erbakan’ sloganları atılırdı.

 

Ne diyelim, Saadet Partisi’ne hayırlı olsun.

 

Altılı Masa tarafından o esnada yayınlanan yol haritası ise herkese evlere şenlik dedirten cinsten. Masa mümkün olan en kısa sürede ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme’ geçiş yapacakmış.

 

Peki bu nasıl olacak?

 

Türkiye siyasetini kavrayabilen kim masanın 400 vekil çıkarmasını mümkün görür?

 

Her parti kabinede en az bir bakan ile temsil edilecek.

 

Bu köşenin müdavimleri sene başında kaleme aldığım "Yağma Hasan’ın böreği" isimli yazımı(*) hatırlamışlardır. O yazıda bugünlere atıfta bulunarak, bugünün gündemini o zaman şu sözlerle değerlendirmiştik:

 

Masadaki partilere Meclis’te birkaç oturak verilecek hatta mümkünse de birer bakanlık.

 

Fena mı yani? 

 

Evde oturmaktan evladır. 

 

Her gün Meclis’e ve partiye tahsisli bakanlığa giderek, ülke yönetme üzerine evcilik oynamak az bulunur bir konfor alanı mıdır sizce? 

 

Belki 2002 öncesinde olduğu gibi on kadar da ilave ‘Devlet Bakanlığı’ adı altında yağma Hasan’ın böreği tadında bakanlıklar kurulursa tadından yenmez.

 

Buna şimdi Cumhurbaşkanı güdücüler kurulu anlamına gelebilecek yedi tane de cumhurbaşkanı yardımcılığı eklendi.

 

Daha ne olsun?

 

Peki bakanlar farklı partilerin mensubu olduğuna göre, Cumhurbaşkanı, performansından mutlu olmadığı bir bakanı değiştirebilecek mi?

 

Yok öyle yağma!

 

Sadece bakanın üyesi olduğu partinin genel başkanı müsaade ederse bu değişiklik gerçekleşebilecek, müsaade etmezse Cumhurbaşkanı sineye çekerek yola revan olacak.

 

Bu kadar yaşananlardan sonra ‘olmaz böyle şeyler, parti başkanları cumhurbaşkanının önünü tıkamazlar ve açarlar’ diyebileniniz hâlâ var mı?

 

Cumhurbaşkanı; seçimlerin yenilenmesi, OHAL ilanı, millî güvenlik politikaları, Cumhurbaşkanlığı kararları, kararnameleri ve genel nitelikteki düzenleyici işlemler ile üst düzey atamaları ancak ittifakın tüm genel başkanlarının oluru ile hayata sokabilecektir.

 

Hem koalisyonlar dönemini hatırlayanlar hem de geçtiğimiz bir hafta içinde yaşananları görenler yukarıdaki son derece stratejik kararların siyasi ve ideolojik olarak biri diğerinden bu kadar ayrı siyasi yapılarca uzlaşı içerisinde alınabileceğini düşünen ve ikna olan var mı?

 

Oysa Türkiye, Ukrayna’da savaşın devam ettiği, Kafkasya’nın patlamaya hazır bir barut fıçısına döndüğü, terörle mücadelede artık Irak ve Suriye’de Gordion düğümüne kılıcın vurulmasının zaruret kesbedebileceği bir döneme girildiği, mavi vatan konusunda hâlâ sert gücün devreye girme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğu bir ülke.

 

Buna milletçe yaşadığımız ve yaraların sarılmasının yıllar alabileceği bir büyük afeti ve bu konuda yapılacakları da eklediğimizde, işimizin nasıl zor olduğunu görmemek için siyaseten kör olmak lazım gelir.

 

Bu kadar farklı siyaset tasavvuru olan bu masanın, bu kararları nasıl alabileceği hâlâ meçhul.

 

CHP, HDP ile görüşecek mi?

 

Sanırım evet.

 

İşte burada asıl soru şu olacak:

 

HDP size kayıtsız şartsız desteğini neden sunacak?

 

Terörle mücadelenin durdurulması, kayyumların görevlerine son verilmesi, yerel yönetimler özerklik şartının bizzat Kılıçdaroğlu’nun da kabul ettiği hâliyle kabul edilmesi, Irak ve Suriye’den asker çıkarılması ve PKK iltisakı nedeniyle KHK kapsamında kamudan uzaklaştırılanların görevlerine geri dönmesi.

 

Nasıl alacaksınız bu kararları o masada?

 

Meral Akşener’in geçtiğimiz hafta yaşadığı kriz bu konuda yaşanacakların yanında devede kulak sayılır.

 

Buraya not düşmüş olalım.

 

.....

 

(*) www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/yusuf-alabarda/yagma-hasanin-boregi-635905

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.