"O kabrin yeri, burasıdır!.."

A -
A +
 
 
Fâtih Sultân Mehmed Han, İstanbul’u fetihten sonra hocası Akşemseddîn hazretlerine geldi.
“Bir şeyi merak ediyorum” dedi.
Büyük velî sordu:
“Nedir o Sultânım?”
Arz etti ki:
“Sahâbe-i Kirâm’ın büyüklerinden, mihmandâr-ı Resûl, Ebâ Eyyûb Ensârî hazretlerinin kabr-i şerîfi, İstanbul surlarına yakınmış.”
“Evet öyledir.”
İstirham etti ki:
“Zât-ı âlinizden bu yerin tesbîtini istiyorum hocam.”
Mübârek döndü ona.
“Ben, şu karşıki tepenin eteğinde, devamlı bir nûr görürüm. Kabr-i şerîf o mevkîde olmalıdır” buyurdu.
Ve kalkıp o bölgeye gittiler.
Orada bir çınar ağacı vardı.
Büyük velî, iki dal kopardı.
Onları, az aralıkla dikti ve;
“O mübârek kabir, bu iki dal arasında olabilir” buyurdu.
Pâdişah, bu tesbîte inandı.
Ama içi rahat etsin istiyordu.
Emretti silâhtar ağasına:
“Gidiniz, o dalların yerini, bu gece değiştiriniz.”
Silâhtarağa, emri yerine getirdi.
Ertesi gün üçü geldiler aynı yere.
Lâkin büyük velî dalları görüp;
“Dalların yeri değişmiş” dedi.
Asıl yeri gösterip buyurdu ki:
“O kabrin yeri, işte burasıdır...”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.