Borçlunun bayram ikramiyesine banka el koyabilir mi?

A -
A +
Feridun Ağabey, hastalıklar ve ameliyat nedeniyle kredi ve kredi kartı borçlarımı ödemekte zorlanacağımı anladıktan sonra şubat ayında Vakıflar Bankasına başvurarak kredi ve kredi kartlarımın yapılandırılmasını istedim. Maaşımı başka bankadan aldığım ve orada da kredi ve kredi kartım olduğundan yapılandırma yapılamayacağını söylediler. Ben birleştiren kredi istediğimi söyledim ama yapmadılar. Şu an için iki gecikmem var. Üçüncü gecikmeye girmek üzereyim. Ama saat 09.00’dan başlayıp saat 16.00’ya kadar özellikle ramazan ayında telefonla aramaların haddi hesabı olmadı. Hastam olduğunu onunla ilgilenmek istediğimi söylesem de kanuni söylemlerimizi söylemek durumundayız diyerek bana telefonda borcumun gecikmede olduğunu ne zaman ödeyeceğimi, hukuka gideceğini, yasal faiziyle birlikte yükseleceğini vb. anlattılar. Zaten ben borçlu olduğumu biliyorum. Param olsa hemen ödeyeceğim. Telefon çaldığında telefona çıkıyorum. Yerim belli yurdum belli kaçmıyoruz ya. Bu arada maaşımı aldığım bankama da bir aylık gecikmem var. Ve devletin bana vermiş olduğu bayram hediyesi bin lirama da el koydular. Yasal olarak bu parama el konabiliyor muydu? Böyle bir hakları var mı? Bizi bu konuda bilgilendirir misiniz? Bizim gibi bu müşkül durumdaki kimselerin hakları var mıdır, varsa nelerdir? Yapılandırma yapmak istiyorlar fakat çok yüksek faiz çıkarıyorlar. 2,15 ve daha yüksek faiz. Bu miktarı düşürmek mümkün mü? Her bankanın faiz anlayışı farklı olabiliyor mu? Devletin vermiş olduğu faiz 1,2 veya 0,98 olması lazım değil mi? Biz borcumuzu ödemek istiyoruz ama bize şans verilmiyor. Avukata düşersiniz diyorlar. Örneğin krediyi taksitlendirdikten sonra kredi kartını, kredi ödedikten sonra yapabilir miyiz? Biri bittikten sonra bir diğeri gibi. Bu konuda beni bilgilendirip yol gösterebilir misiniz?” diyen ve ismini vermeyen okuyucumuzun ne gibi yasal haklara sahip olduğu ve takip etmesi gereken yol hakkında bilgi verecek hukukçu ve bankacı okuyucularımızın yardımını bekliyoruz. Derdini mektupla yazan ve isminin belli olmasından endişe eden okuyucumuzun da bilgileri bizde kalmak kaydıyla mail adresimize iletişim bilgisini göndermesi, kendisine kolay ulaşılması bakımından sağlıklı yoldur. F.A.
***
İkisi de birbirini tanımıyordu ama nefret kustular
 
Engelli babasını orta kapıdan bindiren orta yaşlarda bir bayan, o esnada hemen ön tarafta karşılıklı ikili koltukta yer olduğunu fark edince oraya geçmek için biraz acele ederek orada ayakta sırtını tutamaç demirine yaslayan genç yolcuya “müsaade eder misin beyefendi” dedi. Yer kapmak için acelesi vardı ama 30-35 yaşlarındaki genç yerinden kıpırdamadan “buyur geç” diyerek önünden koridoru dolanarak geçmesini istedi. Bayan bir kere daha adamın öne adım atıp yer vermesini isterken adam da kadının ön taraftan dolaşıp geçmesi konusunda ısrar ettiler. Bunun üzerine bildik otobüs ağız dalaşları başladı. “Sen ayıp ediyorsun sen ayıp ediyorsun. Git işine, sen git işine. Akşam akşam kafa ütüleme. Memleket senin gibiler yüzünden bu hâle geldi. Asıl senin gibiler. Ben bayanım, sen erkeksin” derken…  Birbirine öfke ve nefret kusan iki hasım hâline geldiler. İkisi de birbirini tanımıyordu ve orada tesadüfen vardı. Ama karşılıklı saygı ve nezaket veya sabır olmayınca ortaya durduk yerde birbirine nefret kusan iki yolcu hâlini alıveriyorduk. Benim dikkatimi çeken ise erkek yolcunun otobüsten inerken “bu kadın hariç yolculardan özür diliyorum” gibi entel takılması aşağı indikten sonra da yanında arkadaşı olduğu anlaşılan kimseye “nasıl hava attım” der gibi gülmesiydi. Üzerindeki sarımsı tişörte baktığımda işte asıl o zaman yıkıldım önde Sağlık Bakanlığı logolu kokart bulunurken sarımsı tişörtünün arkasında da “Hasta Karşılama Servisi” yazıyordu.
Rumuz: “Yolcu”-Şirinevler / İstanbul
***  
 
Sağlığın yerinde ise fazla dert etme
 
“Feridun Ağabey, bir genç olarak bir soruma cevap bulamıyorum. Bazı insanların maddi manevi imkânlar içinde yüzerken bazı insanların çok çalışıp emek verdiği hâlde sadece karın doyuracak kadar gelir elde edebilme zorluğu… Bu nasıl oluyor? Azıcık bedel ödeyip çok şey kazananlar var biz ise ter su içinde sabahtan akşama kadar çalıştığımız hâlde onların kazandığının binde birini zor kazanıyoruz neden? Bu insanlar arasında devletin bekasında, millî mücadelesinde zerre emek sarf etmemiş, hele şehit ve gazi hiç vermemiş irili ufaklı milyonlarca kurnaz var bu ülkede… 1912 Balkan savaşlarında bile okuyup öğrenince savaşa giden savaşta şehit düşenler bu ülkenin vatandaşları iken şehirde gazı tuzu şekeri “yok” diyerek insanlara vermeyenler genelde gayri millî tüccarlarmış. Onlar hiç harbe katılmamış. Günümüzde de bu ülkede çalışan emek veren çoluk çocuğunun rızkı için alın teri döken milyonlarca insan bir avuç şımarık varlık sahibinin kahrını çekiyor. Çekmek zorunda mıyız?” diyen İstanbul’dan S.A. isimli okuyucumuz, belki istisnai kurnazlık yapanlar olabilmekle birlikte genelde insanlar emekle beraber sosyal hayatın her kademesinde kendine göre zorlukları veya riskleri olan bir takım görevlerdedir. Her kime sorarsanız sorun derdi vardır, riski vardır, beklentisi vardır; ümidi veya çekincesi vardır. Burada size düşen neden kendinizin az kazandığı başkalarının çok kazandığını sorgulamak değil, ihtiyaç duyduğun hayatı yakalayıp yakalamadığını görmek ve ona göre hedef belirlemektir. Unutma ki hayatın kendisi risktir. Risk almadan yapılan rutin çalışmanın bedeli de rutindir. Sağlığın yerinde ise bunları fazla dert etme derim…
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.