Dedesine mektup yazan güzel kızımıza…

A -
A +
“Dedeciğine ve biz yaşlılara hitap eden yazına müsaade edersen bir iki satır yazayım” dedim. Evet, Zeynep kızımız çocukluğumuzu özlüyoruz. Beylerbeyi'nde konakta büyüdük, 13 odası vardı. Dedem anneannem teyzelerim dedelerim biz torunlar herkes bir arada; derdi ile dertlenen aile fertleri dağılmamış parçalanmamış… Çekirdek aile ama büyük en büyük, sofrada 10-15 kişi. Dede yemeğe başlamadan ekmeğe uzanmayan edep terbiye görmüş biz torunlar… Dedem hepimize göz gezdirir, iletişim kurar “bismillah buyurun, bereketli olsun inşallah” der…
O sözüne hasretimden hâlâ ağlarım... Yemek sonrası dua ederek sofradan ayrılırdık.
Bahçe bizim için büyük nimetti, tabii ki büyükler için de… Salarlardı bizi, gözleri önündeyiz dış sokak kapısı kilitli… Mutlu ve huzurlu biz torunlar tahtaya çakılmış çiviler oyuncu yerine geçerdi. Futbol maçı oynardık, bahçede beş adet çukur misketle kaptan oyunu oynardık. Misketleri o çukura atabilmek içindekileri kazanma duygusu… Telden iki tekerlekli dört tekerlekli araba yapmak, kullanmak vs. vs... Toprak elektriğimizi alırdı. Sizler ise elektronik cihazlardan elektrik alıyorsunuz... Dede tek başına çalışıyor 10 nüfusa yetiyordu. Şimdi bir evden 4-5 kişi sabah işe gidiyor ay sonu hepsinin borcu var…  Çocuklar anne babasız, dedesiz, ninesiz kreşlerde büyüyorlar.  Hiç kreş konak gibi olur mu? Anne var nine var teyze var hala var, üzerimize titriyorlar… Hatıralara sığınmak hiç de kolaycılık değil… Aile içinde olduğunuzda dünyanın bütün hazinelerine sahipsiniz. Sonsuz saadetler kaynağıdır insan, hiçbir mekânda orada yaşadığı kadar rahat orada bulunduğu kadar mesut orada olduğu kadar çocuk değildir. Orada tüm dertler hüzünler huzurla sonuçlanır. Tabii ki ailenin tüm ferlerine karşı sorumluluğunuz var, kendi arzu isteği ile dünyaya gelmediniz, önden kaparo peşinat ödemediniz. Bizim de sizin de aileyi seçme yetkimiz yoktu. O zaman tabii olmayı öğreneceksiniz büyüklerinize. Büyüyünceye kadar emanetsiniz bizlere. Sürekli başınızda olmayacağız. Şurada 5-10 senemiz var yok. Biliyoruz ki ötesi Ebedî Saadet kızım...
Evet hiçbir şey yapamasak dua ediyoruz, dua korkunç bir güç biliyor musun? Kişi dua eder de Allah olmazı olur yapar dilerse, buyurdular... Hangi kendi geleceğinizi garantilediniz? Bizde hiç stres yoktu, buhrana girmedik, hele hele beynimiz hiç yanmadı…
Büyüklerimiz 9 köyden kovarlar sözüne, “siz çok güzel yeni 10. bir köy kurun” derdi? Hadi şimdi sen kur bir güzel köy bizi utandır... Şimdiki gelişmelerden hiç mi hiç uzak değiliz. Hele hele Merkür kadar hiç mi hiç! Emekli maaşımı internet üzerinden alıyorum. Faturalarımı kiramı hatta bu Covid-19’da evde kaldığımızda ailemin ihtiyaçlarını internet sitelerinden onayladım getirttim. Hâlâ öğreniyorum. Türkiye gazetem her gün güncelliyor beni. Başlıkları, Feridun Ağabey'imin nefis köşesi, Orta Sayfamız vs. vs... şikâyet ne mümkün… Kul olmanın nimetini yaşıyorum... Ve ben hâlâ kaybettiğim büyüklerimi özlüyorum, gözyaşı döküyorum Zeynep kızım? Biz güzel torun olduk, tüm kalbimle inanıyorum. Dedem beni koklayıp alnımdan öperdi içine çekerdi... Dikenli mayınlı gideceğiniz yollardaki engelleri kaldırmaktan başka hiçbir niyetimiz yok kızım bilesin. Dinlerseniz burnunuz bile kanamadan hedeflerinize ulaşırsınız... Yoksa bedel ödersiniz. Kaderinize isyan eder duruma gelirsiniz… Allah muhafaza buyursun... Mesela ben kaderimi çok seviyorum. Sevdiğim için de kaderim beni hırpalamıyor...
Evlat terbiyesi anne karnında başlarmış. Bilgeye “ne bilirsiniz efendim?” diye sormuşlar; büyük bilge “HADDİMİ BİLİRİM” efendi demiş…
Eleştirilerimizin şiddeti gayedeki hikmeti kaybetmesin güzel kızımız... Rabbime emanet olun dua eder dua beklerim...
       Erdinç Işık-Kartal/İSTANBUL
 
  
“Amacım kimseyi eleştirmek değil”
 
Bir öğretmen olarak yazıyorum. Önce 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle bütün öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyorum. Feridun Ağabey, biz öğretmenler kendi hâlimizi durumumuzu biliyoruz da bunun eğitim sisteminde adını koyamıyoruz. Ben bir emekli öğretmenim. Yirmi altı sene eğitim hayatına emek verdim. Bunca senenin tecrübesiyle diyorum ki adı ne olursa olsun bu sınav sistemleri öğrencinin yetişmesine eğitim almasına hizmet etmiyor. Milyonlarca çocuğumuzu daha anaokulundan başlayıp ilkokul, ortaokul sonra lise sonra üniversite sınavları için yarıştırıyoruz. Bu yarış o çocukların hangi işine yarıyor? Yarış yarış, üniversiteye kadar uzanan çocukların kaç tanesi mezun olduğunda iş bulabiliyor? Ya yarışı kazanamayan çocukların yaşadıkları psikolojik yıkımlar, onları kim tamir ediyor? Bunca kitap eğitim kurs parası nereye gidiyor? Ve sonuçta hepimizin bildiği ve dert yandığı hayatın çok basit gerçeklerinden habersiz bir nesil kimin işine yarıyor? Öğrencilerimizin okulda okuduğu ve öğrendiği bilgiler hayatta hangisinin ne işine yarıyor? Üzülüyorum, çocukluktan gençliğin baharına kadar yarışmaktan öte hiçbir şeyle meşgul olmayan, sonuçta kazansa da kaybetse de eğitim ve bilgi anlamında hiçbir şey kazanmayan bir nesil… Yıllar yılı içimde ukde olan bu gerçeği bugün Öğretmenler Günü vesilesiyle sizin aracılığınızla dile getireyim dedim. Amacım kimseyi eleştirmek değil çocuklarımızın çocukluğunu öğrenciliğini gençliğini yaşayan ve eğitim sonrası hayatın pratiğine uyum sağlayan bireyler olması… Saygılarımla.
         İsmail A.-Ankara
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.