12 Eylül darbesinin yıl dönümünde

A -
A +

Bu hafta başı 12 Eylül darbesinin 42. yıl dönümüydü. Cumhuriyet Türkiye'sinin demokrasi karnesindeki kara lekelerden biri olarak yerini alan darbe her yıl dönümünde toplumun büyük çoğunluğu tarafından öfke ve lanetle anlıyor...

Darbenin olduğu yılın mart ayında, bir dönemlik gecikmeyle, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştim. Tahsile devam etme arzusundaydım; yüksek lisans yapmaya hazırlanıyordum. Sosyalist terör örgütlerinin yatağı olan SBF'ye giriş çıkış her zaman problemliydi. O günler olan biteni öğrenci olayları veya sol-sağ kavgası adıyla anmaya alıştığımız zamanlardı. Sadece üniversiteler değil neredeyse çoğu yerleşim birimi de sol veya sağ grupların işgali altındaydı…

Altından kalkılmaz bir problem teşkil ettiği düşünülen terör olayları darbenin ertesi günü ‘şıp’ diye kesildi. Tüm Türkiye'de sessizlik hâkim oldu. Başlangıçta bunun ne anlama geldiğini anlamadık. Nasıl olmuş da sağcı ve solcu şiddet çeteleri ortadan kalkmıştı? Bunu askeriyenin büyük başarısı olarak görmeye meyilli insanlar vardı. Ancak, zamanla oraya çıkan bilgiler bu gelişmeye karşı duyulan şüphelerin çok haklı olduğunu kanıtladı.

Siyasi otoritenin emrinde olması gereken askerî makamların siyasetçiler tarafından kendilerine verilen terörle mücadele görevinde gerektiği gibi etkili ve kararlı şekilde hareket etmediği anlaşıldı. Askerî şefler şiddet ve terör olaylarının yaygınlaşmasından pek şikâyetçi değildi. Hatta bu olayların onların müstakbel darbelerini meşrulaştırmasını beklemekteydi. Nitekim, daha sonra aynı silahla sabah solcu öğleden sonra sağcı birinin öldürülmüş olduğu ortaya çıktı. Darbe yapanlar, kendi deyişleriyle, “ortamın olgunlaşması”nı beklemişti.

1982 Anayasasının %92 gibi yüksek bir oy oranı ile toplumda kabul görmesi bazı kimseler tarafından halkın askerî darbeye ve darbecilere desteği olarak okundu. Ancak, oylama süreci sıkıntılıydı. Her şeyden önce referandum demokratik bir ortamda gerçekleşmedi. Anayasaya evet kampanyası yapmak serbestti; fakat hayır kampanyası yürütmek bir anlamda yasak idi. Oy pusulası zarfları hemen hemen şeffaftı. Kimin ne oy verdiği dışarıdan anlaşılabilecek durumdaydı.

Her şeye rağmen, askerler tarafından hazırlattırılan anayasaya evet demesi, aslında seçmenlerin askerlere “gidin artık” mesajını vermesi olarak da okunabilirdi. Neticede ‘hayır’ çıkması askerlerin birkaç sene daha işbaşında kalması anlamına gelebilirdi. Halkın asıl niyetinin bu olduğu, askerlerin dizayn ettiği siyasi mekanizmaların işlememesi ve Kenan Evren’in bütün gayretiyle hem ortaya çıkmasını engellemeye çalıştığı hem de oy verilmemesini istediği Turgut Özal’ın Anavatan Partisi'nin seçimi kazanmasından da anlaşıldı...

Darbe ile sağ kendi devleti diye sahip çıktığı devletten büyük bir darbe yedi. Solun hayal kırıklığı daha da büyüktü. O her zaman yücelttikleri halk kendilerini darbeciler karşısında yalnız bıraktı. Solun problemleri bununla da kalmadı. Birkaç sene içinde ortaya çıkan SSCB başarısızlığı da eklenince tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de sol ciddî bir krize girdi. Hâlen de bu krizden çıkamadı, eski ezberlerini tekrarlamaktan kurtulamadı... 

12 Eylül darbesinin 42. yılında, aralarında bir ayrım yapmaksızın, tüm darbeleri ve darbecileri lanetliyorum...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.