Çin Büyükelçiliğinden sert mesaj: Yazınızın tonunu beğenmedik

A -
A +
Geçen cumartesi “Çin’e dair kafa karıştıran sorular” başlıklı yazım(*) yayınlanmıştı. Yazıyı kaleme aldığım günün sabahı Çin Büyükelçiliği’nin Twitter hesabı Direkt Mesaj butonundan bazı sorularım olduğunu belirtip iki tanesini göndermiş, kalanını konuşmak üzere telefon numaramı bırakmıştım. Ancak gün boyu cevap gelmedi ve yazımın basılıp dağıtıma girdiği sırada akşam saat 21.00’e doğru aradılar. Sonuçta onlara “Yazım yarın çıkıyor, eğer bir açıklamanız olursa ve gönderirseniz köşemde yayınlarım” dedim. Yazım ertesi gün çıktı. Yine gece saat 21.12’de Twitter DM üzerinden bir mesaj geldi. Yetkili elçilik görevlisi önce BBC’de Helier Cheung tarafından kaleme alınıp yayınlanan “Batı, koronavirüs hakkında Asya’dan ne öğrenebilir?” başlıklı bir yazının linkini gönderip altına “Bunu okursunuz, belki farklı bir şeyler anlayacaksınız. Tabii ki bu makaledeki görüşlere katılıyorum demek değildir” yazmıştı. Bu tuhaf başlangıç karşısında kendisine “BBC yazısı yerine sizin açıklamalarınızı beklerdim” diye cevap verdim. Çin Büyükelçilik yetkilisi bu kez MSNBC kanalındaki Breaking News’a konuk olan New York Times’ın Bilim ve Sağlık Muhabiri Donald Mcneil’in konuşmasının linkini gönderdi ve altına da şu satırları yazdı: “Bunu da izlerseniz faydalı olur. Çünkü bizim anlattıklarımızdan sanki daha çok başkalarının anlattıklarını görmek istersiniz.” Bunun üzerine “Bu yönteminiz iyi değil kaçıyorsunuz” deyince de bana kaçmadıklarını, zaten Twitter hesabında sorularımın cevaplarını bulacağımı söyledikten sonra nihayet dilinin altındaki baklayı çıkardı: “Makalenizin tonunu sevmedik.” Evet, tonunu beğenmemişlerdi ama içeriğe girmiyorlardı. Oysa makalemde Çin’in “Koronavirüsü yendiğine” dair oluşturduğu algıyla ciddi problemler olduğunu belirtmiş, bu soruların cevaplanması gerektiğine işaret etmiştim. 1-Çin virüsün çıktığı zaman dilimiyle karantina uyguladığı tarih arasında geçen en az iki aylık sürede nasıl olur da virüsün tüm Çin’e yayılmadığını, Şanghay gibi Vuhan’ın dibinde 27 milyonluk bir kentte yalnızca iki İTHAL vakanın bulunduğunu iddia edebiliyor! 2-Vuhan’ın başkent olduğu Hubei eyaleti ve beş sınır komşusunun nüfusu 395 milyon ve bu eyaletten toplan günlük seyahat giriş-çıkışı 250 bin olduğuna göre bu virüslü hasta sayıları inandırıcı mı? İşte Çin Büyükelçiliği yetkililerini hiddetlendiren ve “Makalenizin tonunu sevmedik” tarzı konuşturan mesele buydu. Dün Sabah gazetesinden Hilal Kaplan da dikkat çekti bu konuya yazıma atıfta bulunarak “Çin’e sorularım var” başlıklı yazısında.(**) Son olarak “Bu mesajlaşma büyükelçilik ile bir gazeteci arasındaki doğal bir iletişim kanalı değil” diye yazan elçilik yetkilisine buna rağmen aynen şunları söyledim: “Makalemin tonu değil, içeriği önemli. Sizin resmî açıklamalarınızı okuduğum için zaten yazdım ve bu açıklamalar kafamdaki soruları karşılamıyor. Ve varsa bir açıklama metniniz, makalemin üzerindeki mail adresime gönderebilirsiniz. Buradan böylesi 'Didişme-laf sokma' üsluplu mesajlaşmayı başlatan ise sizsiniz ben değil. Makalem ortada, varsa bir açıklamanız memnuniyetle yayınlarım.” Sonra da gönderdikleri BBC linkine göz attım. Makale bir Çin ve Asya güzellemesiydi; yazarının isminden anlaşılacağı üzere. Yazar tam altı adet alınması gereken ders sıralamıştı. Başlıklardan bazıları ilgimi çekti bu derslerin.
Birinci ders: Ciddiye alın ve hızlı hareket edin. Tamam ama Çin ciddiye alıp hızlı hareket etmemişti ki? Salgını önce kabul etmemiş, sadece virüsün çıktığı sanılan balık pazarını kapatmakla yetinip tam bir ay sonra 23 Ocak 2020 tarihinde karantina ilan etmişti. Bu zaman zarfında giden gitmişti. Çinliler ülkenin diğer eyaletlerinde bu iki ayda kaç kişiyle temas ettiler kimbilir?
Beşinci ders: Halkı iyi bilgilendirin ve yanında olun. İyi de siz 30 Aralık 2019 tarihinde virüsle ilgili meslektaşlarını bilgilendiren Vu Ven Hastanesinden Dr. Li Vengliang’a yanlış yorum yapmayı durdurmasını söylediniz. O doktor da bir hastasından virüs kaparak hayatını kaybetti. İlginç zamanlar yaşıyoruz. Çin “Virüsü yendik” algısıyla dünyaya kahraman olmaya çalışırken Donald Trump Korona’yı “Çin virüsü” ilan etti. Amacı karşıtlarının ortağını itibarsızlaştırmaktı. Çünkü o ekip kasım ayındaki seçimlere oynuyor. Sağlık sistemi çökecek. Ekonomik sıkıntı büyüyecek. Halkla yeni görevlendirilen milis niteliğindeki ulusal muhafızlar arasında muhtemel çatışmalar çıkacak ve kaos kapıda. Trump’ın virüs öncesi yüzde 53’lerde olan seçmen desteği şu anda yüzde 30’a inmiş durumda. Trump gönderildikten sonra virüs sona erecek ve Küresel Çete’nin pinponu Joe Biden’ın başkanlığındaki ABD-Çin-Avrupa Birliği ekseni mutlu mesut dünya hegemonyasına kaldıkları yerden devam edecekler. Rackefeller Vakfı’nın 2010 yılında yayınlandığı sonradan kaldırdığı ortaya çıkan Salgın Senaryosu raporundaki Çin bölümünün tıpatıp bugünkü gelişmelere denk düştüğünü söylemiyorum bile. Komplo teorisi mi? Olabilir ama Türkiye’nin bile geleceğini çizmeye çalışan küresel eksenin kimlerden oluştuğunu bilmiyorsak zaten söylenecek çok az laf var. ..... (*)https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/612783.aspx (**)https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hilalkaplan/2020/03/23/cine-sorularim-var   Alkışlamayla destek eylemi ve Erdoğan ile Erbakan farkı
  Tüm dünyada olduğu gibi bizler de büyük bir minnettarlık içindeyiz sağlık çalışanları için. Zaten hep öyleydik ve hekimlere yönelik saldırıları en sert biçimde kınıyor, yaptırımların ağırlaştırılmasını istiyorduk. Ama bugün özellikle Mehmetçiğimizle aynı görevi üstleniyorlar. Âdeta savaş siperlerinde hepsi. Bu minnettarlığı ifade etmek için 5-6 gün önce sosyal medyadan her gece saat 21.00’de balkonlardan sağlık çalışanlarına alkışla destek eylemi çağrısı yapıldı. Nasıl ve kim ortaya attı belirsiz ama bu hashtag çok sevildi ve yaygınlaştı. Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu bu fikrin AK Parti ve MHP dâhil tüm kesimler tarafından desteklendiğini görünce uyarıcı mahiyette şu satırları yazdı Twitter hesabından: Şimdi ‘alkışlıyoruz’ diyenler bir hafta sonra aynı saatte tencere tava çalarak başka şeyler istendiğinde pişman olurlar ama hadi neyse... Ben bu saat bilmem kaçta alkış vs. işlerini yutmam, katılmam da... Bu kampanyaların nasıl kötüye kullanıldığını defalarca gördüm... Gerekmedikçe dışarı çıkmayın, sağlık sistemini meşgul etmeyin, sağlıkçılara asıl destek budur... Birtakım pisliklerin bu alkış kampanyasını nasıl sevinçle karşıladığını da buradan görüyor, izliyorum. Ama ertesi gün ilginç bir şey oldu. Önce Sağlık Bakanı Fahrettin Koca eyleme katıldı ve bununla da kalmadı Meclis’teki konuşması sırasında milletvekillerinden sağlık çalışanlarına alkış istedi. Ardından daha ilginç bir gelişme oldu ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan geçen gece Kısıklı’daki evlerinin balkonunda alkışlama hareketine destek verdi. İşte bu noktadan sonra “Erdoğan da eylemi desteklediğinden açığa düştüğü için” Haşmet Babaoğlu hakkında FETÖ-Oda TV koalisyonu ile 28 Şubat şerefsizleri linç kampanyası başlattılar. Oysa Haşmet, geçmişe göndermede bulunmakta haklıydı çünkü 28 Şubat darbe sürecinin işaret fişeği yine saat 21.00’de yapılan “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemiydi. Eylemle Susurluk Skandalı’nın ortaya çıkmasıyla birlikte devletin içindeki derin yapılanmaların deşifre edilmesi ve Devletin şeffaflaşması isteniyordu. Bir nevi İtalya’daki “Temiz Eller” benzeri bir soruşturma hedefleniyordu. Bu eylemin fikir babası de şimdi ayrı yollarda olsak da eski dostum Ceza Avukatı Ergin Cinmen’di. Yani eylemi başlatanlar 12 Eylül travmasının derin izlerini taşıyan demokrat-sosyalist bir grup aydındı. Amaç yalnızca polis içindeki değil Kemalist askerî vesayet içindeki derin yapılanmanın da ortaya çıkmasıydı. O dönem iktidarda Refah Partisi vardı ve Necmettin Erbakan BaşbakanAdalet Bakanı da geçtiğimiz ay vefat eden Şevket Kazan’dı.Işık söndürme eyleminin yöntemi bir dakika boyunca şehirlerin tamamen karanlıkta kalmasıydı... İlk başlarda destek çok azdı. Ama yine de küçük gruplar hâlinde seslerini duyurabiliyorlardı. Meydanlarda ateş yakıyor etrafında toplanıyorlardı. Erbakan ve Refah Partisi sanmıştı ki eylem kendi iktidarlarını hedef alıyor. Bu yüzden de inanılması güç sert tepkiler verdiler. Erbakan “Glu glu dansı yapıyorlar” dedi eylemciler için. Şevket Kazan da “Mum söndü”. Öylesine ağır ifadelerdi ki bunlar. Oysa sosyalistlerin organize ettiği eylemin hedefinde esas olarak istihbaratıyla polisi ve askeriyle Kemalist vesayet vardı. Erbakan ve arkadaşlarının bu aşırı tepkisi üzerine iktidar karşıtı vatandaşlar birdenbire eyleme katılmaya başladı. Ve 28 Şubat darbesini dizayn eden vesayet yapılanmasının kafasında derhal bir şimşek çaktı. Bir gece saat 21.00’de Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı’nın ışıkları defalarca yanıp söndü. Bu görüntünün o gece televizyonlarda yayınlanması ve ertesi gün gazetelerde manşete çıkması üzerine artık Refah Partisi+DYP Koalisyonu karşıtı çevreler çıldırmış gibi eyleme katılmaya başladı. Her akşam saat 21.00’de kornalar çalınıyor, ışıklar yakılıp söndürülüyordu... Bugün Haşmet Babaoğlu’na en ağır ifadelerle saldıran 28 Şubat darbesinin “Devrim kanunlarına aykırı giyinen herkesi kolundan tuttuğum gibi karakola götüreceğim” diye kılık kıyafet zabitliği yapan alçak yaratıklar başlarında bulundukları televizyonlarda her akşam saat 21.00’de eylemcilerle birlikte Erbakan iktidarını göndermek için Kemalist askerî vesayetin finoluğunu üstlenmişlerdi. Karanlık Oda denen çöplük çetesini saymıyorum bile. Onların bugün aynı cephede savaştıkları FETÖ’nün elebaşı Fetullah Gülen de o vakit Erbakan’a “Çek git artık” diyordu gazete manşetlerinde. Erbakan ve arkadaşları çok hata yaptılar. Hem de inanılmaz hatalar. O akıl almaz lafları, kör gözüm parmağına askerî darbecilere koz verecek eylemleri ve toplantıları, dik duramamaları ne ararsan var. Ama bu geleneğin içinden çıkan Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarının geçmişten nasıl ders aldığını bu somut olayda da bir kez daha görüp anladık. Alkışla sağlık çalışanlarına destek hareketi fikrini ortaya atanların niyetini okuyamam ama Haşmet’in hissiyatını çok iyi anlıyorum. Geçmişin izleri onun gibi hepimizde de aynı hassasiyete sebep oluyor. Ama “Sağlık çalışanlarını alkışla destek” hareketi kim yapıyorsa onların elinden Erdoğan tarafından alındı ve halka maledildi. Birtakım niyetleri olanlar varsa da açığa düştü. İşte isimlerini verdiğim çetelerin asıl tepkisi aslında Haşmet’e değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya.
Necmettin Erbakan ve partisi geçmişte aslında kendilerini de devirmeyi hedefleyen kemalist askeri vesayet ve derin devlete karşı başlatılan "ışık söndürme eylemi" ni sahiplenselerdi tarih çok daha farklı biçimde yazılabilirdi. Ancak hükümet olsalar da iktidar olamadıkları halde kendilerini o "devlet" le özdeşleştirince kolaylıkla hedef tahtasındaki yere oturtuluverdiler. Bu arada 28 Şubat darbe sürecinin fitilini ateşleyen ışık söndürme eyleminin akıbetini de söyleyeyim.
Darbeciler Refah Partisi ve Erbakan’ı devirince birden eyleme desteği kestiler. Genelkurmay’da ışık eylemi olmadığını gören sürü de peşinden tabii. Bunun üzerine Ergin Cinmen’in içinde olduğu platform da eyleme ara verdi. Yeni Yüzyıl’da Haber Müdürüydüm. Haşmet de orada yazıyordu. Ergin ve platform üyeleri bir ay sonra eylemi yeniden başlatmak kararıyla medyaya ziyaretler yapıyorlardı. Destek için. Yeni Yüzyıl’a da geldiler. Genel Yayın Yönetmeni rahmetli Okay Gönensin ile görüşeceklerdi. Okay abi liberal biri olmasına rağmen asker korkusuyla gazeteyi Yazı İşleri Müdürü Kerem Çalışkan’a devretmişti. O da 28 Şubatçılara gereken desteği veriyordu. Farklı olarak da bugün evli olduğu Nevval Sevindi’nin Fetullah Gülen röportajını tefrika halinde yayınladı. Ergin’le beş-on dakika konuştum o arada ve ne söylediğimi dün gibi hatırlıyorum: “Artık destek beklemeyin. İşleri bitti bu eylemle. Darbeyi yaptılar Başbakan’ı gönderdiler. Kitlesel desteğin başarısı sizin değil, onların bu eylemi sahiplenmesi...” Ergin sözlerimden mutlu olmadı tabii ama yeniden başlattıklarında cılız birkaç destek dışında kimse katılmayınca eylem de tarihe gömüldü. Olay bundan ibarettir efendim...
 
FUAT UĞUR'UN DİĞER YAZISI
Alkışlamayla destek eylemi ve Erdoğan ile Erbakan farkı
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.