Empedokles’in Dostları’nı beklemeye gerek yok, Erdoğan’ın dostluğu yeter!

A -
A +
Dünya nükleer bir felaketin eşiğindedir. Washington'daki, Potomac Irmağı civarında 600 kişinin ölümüne yol açan düşük çapta nükleer patlamayı Sovyetler Birliği’nden arta kalan nükleer silahlara ve nükleer başlıklı füzelere el koyan Kafkasyalı Mareşal Serdar Serdarov üstlenmiştir.
Serdar Serdarov bulunduğu konumdan atacağı uzun menzilli nükleer başlıklı füzelerle, Roma, İstanbul, Atina, Viyana, Kudüs gibi şehirleri tehdit etmektedir.
Dünyanın teknolojik olarak geldiği üst noktada böylesine bir nükleer tehdit ABD Başkanı Howard Milton’u alarma geçirir. Rus hükûmeti Serdar Serdarov’a karşı kayıtsızdır ve âdeta el altında onaylamaktadır. Howard Milton bir seyahat için Şili’nin Santiago havalimanına indiğinde Şili’nin kadın cumhurbaşkanı Alicia O’Brian merdivenin dibine gelmiştir bile. Artık bir karar arifesinde olan Başkan, merdivenlerden geri dönüp uçağa çıkar Pentagon’u arayarak Millî Savunma Bakanı’na “Onay veriyorum, başlayabilirsiniz” der. Ancak karşıdan beklediği cevap gelmez. Hani “tamam efendim, hemen talimatlandırıyorum” gibi. Sessizlik. Yaverine dönüp “Sanırım telefonum kapandı, Savunma Bakanı’nı arayıp telefonunu bana verir misin” diye seslenir. Ama mümkün değildir, onun telefonu da çalışmamaktadır. Aslında hiç kimsenin telefon bağlantısı yoktur, internet ve elektrik de kesilmiştir. Dünya ile tüm bağlantıları kopmuştur artık. Sonra çok ilginç bir şey olur. Şili Cumhurbaşkanı ile birlikte Başkanlık Sarayı'nda salona alındıklarında kütüphanede duran bir elektronik tablet kendiliğinden açılır ve oradan güçlü bir ses duyulur:
“Good afternoon Mr. President.”
Seslenen, sonradan adının Demosthenes olduğunu söyleyen bir adamdır ve o anda Başkanlık Sarayı'ndadır. Terbiyeli bir tonla, bulundukları yere gelmek için izin ister. Ve sonunda salona girdiğinde Massachusetts İngilizcesiyle konuşur:
“Sayın Başkan, yaklaşık iki saat önce Goborni bölgesindeki askerî üslerin bombalanması emrini verdiniz. Merak etmeyin, bu emir hiç iletilmedi. Evet, Serdarov gerçekten de füzelerini birçok metropole fırlatıp olabildiğince yüksek can kaybına yol açmaya karar vermişti. Ama onun da emirlerini iletemediğini ve füzelerin havalanmadığını bilmek içinizi rahatlatacaktır. Bombalar şu anda kimseye zarar veremeyecek durumda. Mareşal Serdar Serdarov da öyle...”
Özetlediğim bu sahne, tüm eserlerini hayranlıkla okuduğum Amin Maalouf’un bir nefeste bitirebileceğiniz son romanı Empedokles’in Dostları’ndan...
Geleceğe yönelik bu kurgu romanda nükleer bir felaketin insanlığın sonunu getirecek kadar yakınlaştığı sırada yaşananlar anlatılır. Kendilerine Empedokles’in Dostları diyen ve adını Yunan mitolojisinden alan, son derece gelişmiş teknolojilere, tıp bilgisine sahip bir grup gizemli insan, yaşanan karmaşaya son vermek üzere yeryüzüne gelir ve duruma müdahale edip dünyayı nükleer kışa sebep olacak bir çatışmadan kurtarırlar...
Bu alıntıyı neden yaptığımı anlamışsınızdır. Çünkü ABD ve Rusya, aralarına aldıkları Ukrayna ile birlikte Karadeniz sularını ısıttıkça ısıtıyorlar. Ukrayna ile Rusya arasındaki Donbass bölgesi krizi her geçen saat tırmanırken, gazetemizden Yılmaz Bilgen’in haberine göre NATO Avrupa’da konuşlu 72 bin askere her türlü senaryoya hazırlıklı olma emri verdi. Habere göre NATO, Rusya’nın kendi askeri ile Donbass ya da Luganski’ye saldırması durumunda doğrudan harekete geçecek.
Peki, neye dayanarak? Ukrayna NATO üyesi bile değil.
Sebebi, ABD'nin bu yolla Rusya’yı kendi sınırları içine hapsetme hesabı yapıyor olması. Ama bu arada Rusya ile ilişkileri ileri bir seviyede olan, üst teknolojiye ve savunma sanayiine yönelik hamleleriyle bağımsız bir karakter kazanmaya başlayan Türkiye’yi de kuşatarak etkisiz hâle getirmenin peşinde. Plan bu. Yıllardır Bulgaristan ve Romanya’da askerî üs ve ordu konuşlandıran, son olarak da bunu Türkiye sınırına yakın Yunanistan’daki Dedeağaç bölgesine taşıyan ABD’nin Türkiye’yi tehdit etmediğini söylemek mümkün mü?
Öte yandan NATO’nun 2021 Avrupa Savunması Tatbikatı 28 bin kişilik çok uluslu kuvvet Avrupa’da bir düzine tatbikat düzenliyor. Karadeniz’de düzenlenen Exercise Sea Breeze adlı tatbikatı da bu çerçevede düşünelim.
Kısaca tarihî bir kırılmanın eşiğindeyiz.
Türkiye ne yapmalı?
Türkiye “müttefiki” Batı’nın her zamanki gibi kendi çıkarlarını kollaması yüzünden tekrar aynı hayal kırıklığını yaşamak istemiyor. Üstelik şu anda NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ile kurduğu dengeli ilişkileri bozmak niyetinde değil.
Türkiye ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya ve Devlet Başkanı Vladimir Putin ile olduğu kadar Ukrayna ve Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski ile de iyi ilişkiler içinde.
Kısaca Karadeniz büyük bir hızla ısıtılırken, ABD Rusya’yı evinde hapsetmek niyetiyle, Ukrayna’yı ve Türkiye’yi ateşin tam ortasına atma pahasına, haince, tuzak üstüne tuzak kuruyor.
Burada olması gerekeni hemen söyleyeyim.
Rusya, Donbass krizinde geri adım atmaya ve askerlerini sınırdan çekmeye ikna edildikten sonra Ukrayna'daki AYRILIKÇI RUSLARLA UKRAYNA DEVLETİNİ BARIŞTIRMANIN YOLLARI aranmalı.
Kimilerine ütopik gelebilir ama imkânsız değil.
Bu rolü en iyi üstlenecek ülkenin de Türkiye ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
ABD’nin, artık bize sadece balık değil, doğalgaz da vermeye başlayan bereketli Karadeniz’i bir felaket denizi hâline getirecek olan bu alçakça planını bozmak için Empedokles’in Dostları’nı beklemeye gerek yokErdoğan’ın dostluğu yeter.
Her iki ülkeye de; Ukrayna’ya ve Rusya’ya...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.