Çerkeslerin asimilasyonu ve tencere dibin kara DW

A -
A +
Alman devletinin resmî yayın organı DW, Türkiye Çerkesleriyle ilgili 10 dakikalık mini bir belgesel yayınladı. DW, bu belgeseli sosyal medyadan “Dünyada en fazla Çerkes nüfusu Türkiye’dedir ve maalesef en büyük asimilasyon da” başlığıyla duyurdu. Başlığa çıkarılan bu cümle aslında röportaj yapılan Çerkes yazar Sayın Fahri Huvaj’a aitti. Huvaj, Çerkes dillerine hâkimiyeti ile bilinen önemli bir isim. Belgeselde kastedilen asimilasyon ise Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren başlayan ve bundan 15 yıl öncesine kadar da devam eden aktif asimilasyondu. Çerkesler köylerinden kopup çok çabuk kentlileştikleri ve eğitim ortalamalarını yükselttikleri için de giderek kendi dillerini, kültürlerini, âdet ve geleneklerini terk ettiler ki bunu da “pasif asimilasyon”  olarak adlandırabiliriz...
Önce şunu belirteyim. DW’nin yayınladığı belgeselde yanlış bir şey yok. Yıllarca Çerkes derneklerinde çalışan, Çerkes sivil toplum kuruluşları oluşturup ilk Çerkes mitingini, ulusal ve uluslararası pek çok sosyal etkinliği düzenleyen grupların içinde yer alan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki belgeselde söylenenlerin hepsini, hatta fazlasını söylüyoruz ve söylemeye de devam etmekteyiz. Sorun, bunu yapan DW’nin, bir polis devleti olan ve yıllardır Türkler başta, tüm göçmenleri asimile eden, dil eğitimi haklarını minimuma indiren, sözde çocukları koruma görüntüsü altında çocuk ticareti yapan Jugendamt adlı devlet kuruluşu eliyle Türk ve göçmen çocukları ailelerinden zorla alıp Hıristiyan ailelere vererek dininden, dilinden ve kültüründen ayıran Alman devletinin resmî yayın organı olması. Mevcut istatistiklere göre Alman devleti Jugendamt eliyle son 30 yılda yalnızca 150 bine yakın Türk çocuğunu bu yolla asimile etti.
Belki de bu yüzden ya da belgeseli izlemeyip başlığa bakarak reaktif bir tepki gösterildi. Oysa buna karşılık “Çerkesler ilk kez AK Parti iktidarı ile çocuklarına yasak olmadan Çerkesçe isim takabilmeye, geçmiş yıllarda zorla değiştirilen aile soyadlarını ve köy isimlerini geri almaya başladı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez ilköğretim okullarında Çerkes dilleri olan Adigece ve Abhazca dil eğitimi verilmeye, Çerkes adıyla başlayan dernekler kurulmaya başlandı. Bundan 8 yıl önce kurulan Düzce Üniversitesi Çerkes Dilleri ve Edebiyatı Bölümü 4 yıldır mezun vermekte. Aynı bölüm iki yıl önce Erciyes Üniversitesi bünyesinde de kuruldu” denilebilirdi. Bu proaktif tepki çok daha fazla yapıcı bir hatırlatma olurdu. Ama bizler nedense çok detaylı düşünmeden tepki vermeyi seviyoruz.
Şimdi kimse lafı evirip çevirmesin. Osmanlı döneminde aldıkları eğitimle kısa zamanda çok önemli mevkilere gelen, genellikle asker, hukukçu, öğretmen, bürokrat ve hekim olan Çerkesler, 1908 yılında Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti, Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti ve bunlara bağlı olarak Çerkesçe eğitim veren Numune Mektepleri kurabilmişlerdi.
İstiklâl Harbi’ne de aktif olarak katılan, yine bu üst düzey Çerkes entelejiyansıydı. Amasya ve Sivas kongrelerinde Mustafa Kemal’in yanında yer alanların çoğunluğu Çerkes’ti. Millî Mücadelenin gidişatını değiştiren de ne yazık ki hem kendisinin ve kardeşlerinin hataları, hem de İsmet Paşa’nın kışkırtmaları  sonucu ülkesini terk etmek zorunda kalan Ethem Bey'di. Cumhuriyetin Mustafa Kemal ve Fevzi Paşa’dan sonra üçüncü Başbakanlığını üstlenen Rauf Orbay bir Abhaz’dı. Yüzlerce Çerkes komutan, subay ve siyasetçi ismi sıralayabilirim burada sayfa yetse...
Millî Mücadele’deki birlik, 1921 Anayasası ile tescillendi. Ama savaştan zaferle çıktıktan sonra “Harç bitti, yapı paydos” dendi ve adım adım “Ulus Devlet”  projesi hayata geçti. 1924 Anayasası ile bu statüko “hukuki bir hüviyete” kavuşturuldu.
Sonrası, içlerinde İstiklal Harbi’ne aktif olarak katılan Çerkeslerin çoğunluğunu oluşturduğu 150’likler listesiyle sürgün, Çerkes köylerinin adlarının  Türkçeleştirilmesi, soyadı kanunu çıktığında Çerkeslerin soyadı yerine geçen sülale adlarının yasaklanması, çocuklarına Çerkesçe isim  takamamalarıyla  asimilasyon başladı. Çerkes dili her yerde yasaklandı. Arşivlerde dönemin gazetelerine bakanlar “Gönen’de sokakta Çerkesçe konuşan iki kişi gözaltına alındı” şeklindeki haberleri görebilirler. 1960’lı yılların sonuna dek ailelerinden sonradan zor olduğu için Çerkesçe öğrenerek okul yaşına gelen çocuklar  öğretmenlerinden bol bol dayak yedi. Okullarda Çerkes çocuklar, tarih adı altındaki yalanlar kitabında Ethem Bey'i Çerkes Ethem diye sıfatlandıran ve hain olarak itham eden bölümlere sıra geldiğinde hakarete uğradılar. Ethem Bey'i “Yunan’a sığındı” diye karaladılar. Balıkesir Manyas bölgesinde yaşayan  binlerce Çerkes, Ethem Bey'in memleketlisi diye sürgün edildiler. Oysa Millî Mücadele Kahramanı Ethem Bey, kardeş kanı dökülmesin diye kendine bağlı Kuvayı Seyyare askerlerini ve silahları Ankara’ya teslim etmiş, Yunan’dan yalnızca Batı’ya geçiş izni istemişti. Bu iktidar çok lazımsa Ethem Bey'e  iade-i itibar yapmadığı için eleştirilmelidir.
Bir de dediğim gibi pasif asimilasyon vardı. Kendimden örnek vereyim... CHP tarafından küçük yaşta devşirilen, annemle kendi aralarında sürekli Çerkesçe konuşan ve korkudan “Biz Kafkas Türkü'yüz” diyen devlet memuru babam ve annem bize Çerkesçe öğretmedi... Herkesin benzer hikâyesi vardır.
Kısaca bir sakin olun ve meseleyi doğru yere oturtun.
Yani, konunun günümüzle alakası yok. Geçmişle helalleşen de yok, çünkü bu kavramın da Kemal Kılıçdaroğlu sayesinde içi boşaltıldı.
Ama Çerkesler gelinen bu noktada iktidardan pozitif ayrımcılık ve destek bekliyor. Çünkü gerçekten de bir 30 yıl sonra ülkemizin zenginliği olan Çerkes dili ve kültürü kalmayacak.
Boşuna söylemiyoruz TRT bir kanalını Çerkesçeye ayırsın diye.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.