Geçmişteki acıların kini ile taraf olursan, bertaraf olursun

A -
A +

Uluslararası Kafkas Derneği Başkanı, sevgili dostum Oğuz Berk sosyal medyadaki bir paylaşımında “Bizim millet ne çekiyorsa Stockholm Sendromlu Rusçuklardan çekiyor” diye yazmış.

“Bizim millet”ten kastettiği Çerkesler...

Yüzyıl boyunca ülkelerini istila eden Ruslarla savaşmış, sonunda yenilerek soykırıma uğramış ve sürgün edilmiş bir milletin torunları olan Çerkeslerden bazılarının “Ukrayna krizinde Rusya’yı haklı buluyorum” demesine isyan ediyor.

Ruslarla ilişkilerinde acı çeken, zulüm gören yalnızca Çerkesler mi? Osmanlı’nın defalarca İngiliz ve Fransızların tezgâhına gelip savaş açtığı Ruslara yenilmesi sonucu çekilen acılardan, bugünkü doğu illerimizde on yıllarca devam eden Rus işgalinden bahsetmiyorum.

Ahıska Türklerini, Kırım Tatarlarını, Bakü katliamını unuttuk mu?

 

ULUSLARARASI KRİZLER GEÇMİŞİN KİNİ GÜDÜLEREK ÇÖZÜLEBİLİR Mİ?

 

Uluslararası sorunlarda elbette “taraf” olabilirsiniz, bu bir tercihtir. 

Gelgelelim, uluslararası sorunları ülkelerin tarihsel arka planlarındaki acıların “kinini” güderek çözmeye kalktığınızda epey çuvallıyorsunuz. Hele şimdiki Ukrayna-Rusya krizine, geçmişte yaşadıklarımızı esas alarak değerlendirip, “Rusçu-Amerikancı olma perspektifi” ile taraf olursak işin içinden hiç çıkamayız. Batı meselelere eğer böyle baksaydı, geçmişte defalarca birbirlerinin kanını içecek noktaya gelen Almanya ile Fransa ve İngiltere, ABD ile Almanya ya da Japonya bugün en sıkı müttefik olmazdı. Türkiye, topraklarını işgal eden İngiltere, Fransa, İtalya ile aynı ittifak içinde yer almazdı. Keza 2. Dünya Savaşı esnasında SSCB ile sıkı dost olan ABD’nin bugün Rusya’ya yönelik yürüttüğü psikolojik ve ekonomik harekâtın da ayrı bir matematiği var.

Millî Mücadele’ye milyonlarca altın ve silah gönderdiğini bildiğimiz Rusya (SSCB) ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında müthiş bir dostluk geliştiren Atatürk’ten sonra Stalin’in Kars-Ardahan talepleriyle (Gerçi tartışmalı bir konu ama onu tarihçilere bırakalım) Türkiye’nin Batı-NATO cephesine meyledişini de aynı çerçevede değerlendirmek gerek.

 

KKTC VE ABHAZYA HAKSIZ MI?

 

Çerkesler de soykırıma uğradı, milyonlarcası sürgün edildi ama kalanları da Sovyetler Birliği döneminde sosyalist ideolojinin bir gereği olarak dilini ve kültürümüzü geliştirdi. Bugün Türkiye’deki Çerkesler dilini unutmuş, Çerkesçe Kafkasya’da eğitim dili, sokak dili hâline gelebilmişse sebebi budur.

Başka bir örnek. Rusya, dün atalarına soykırım uygulayıp sürgün ettiği Abhazlara, bugün ABD-Gürcistan yakınlaşması nedeniyle bağımsız devlet kurma zemini hazırladı. 1929’da Gürcü kökenli Rus lider Jozef Stalin’in emriyle Gürcistan’a bağlanan Abhazya için, günümüz Rus lideri Putin tanklarını Gürcistan’ın Başkenti Tiflis’in kapılarına gönderdiğinde, ABD Başkanı Obama onu yalvar yakar durdurdu.

Bakıyoruz, ABD ve Batı’nın güdümündeki uluslararası “hukuk” Abhazya’yı tanımıyor. Tıpkı KKTC gibi.

Peki, Abhazya haksız mı? KKTC haksız mı?

 

RUSYA HANGİ HUKUKU ÇİĞNEDİ?

 

Sonra gelsin yaptırımlar. Rusya için çok da fifi. Yoluna güçlenerek devam etti ve geldik 2022’ye. ABD-Batı finosu medyaya bakarsan hep aynı ifadeler. Rusya kural tanımaz, zalim ve barbar bir ülke, ABD ise insan hakları savunucusu ve demokrasinin beşiği.

Yanlışlık olmasın; Irak, Vietnam, Nikaragua, İran, Filistin, Ekvador, Şili, Venezuela, Küba, Türkiye ve adlarını sayamayacağım onlarca ülkeye kimyasal bombalar yağdıran, postallarıyla o meşhur uluslararası hukuku çiğneyen, milyonlarca masum insanı katleden ABD’den bahsediyoruz değil mi?

Hadi o zaman, biz de siyaseten doğruculuk yapıp söyleyelim:

“Rusya, Ukrayna’ya yaptığı bu askerî harekâtla uluslararası hukuku çiğnemiştir.”

Hangi hukuk peki?

Eğer bu savaşın, Rusya ile ABD arasındaki ekonomik arka planlı hegemonik mücadelenin uzantısı olduğunu göremiyorsan, Amerikancı-Rusçu gibi basit bir ikilemin arasına sıkışır, debelenip durursun.

Günümüz gerçeği çok açık. Küresel güçler, yalnızca sınırları içinde değil, dışında da kendileri için tehdit oluşturacak yapılanmaları tespit ettiklerinde, o coğrafyalara dalmaktan çekinmiyor. Bunu jeopolitiğin dayattığı reel politik diye tanımlayabiliriz ki Türkiye de giderek bu ülkeler arasında yerini almakta. Suriye ve Irak’ta operasyon yapan ve bu ülkelere ABD’nin tüm tehditlerine rağmen asker konuşlandıran Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşıyla bire bir örtüşmese de benzer bir tehdit algısıyla hareket ediyor.

 

TÜRKİYE “NATO’DAN AYRILIYORUM” DERSE NE OLUR?

 

Ama yine de küresel devlere kafa tutarken hesaplanması gereken pek çok parametre var.

Misal, NATO’dan, üyesi olduğu tarihten bu yana kazık yiyen, yaşadığı her darbede, 15 Temmuz dâhil onun izini bulan Türkiye, bugün “Yeter artık, NATO’dan ayrılıyorum” diyebilir mi? Düşünün, araştırmalara göre halkımızın yüzde 80’i NATO’dan hiç hoşlanmıyor.

NATO’nun ülkemizin boynuna vurulmuş bir pranga olduğunu düşünen ben bile “ayrılamaz” diyorum.

Tek bir sebep yeter:

Yunanistan NATO’dan çıktığımız an, savaş sebebi olduğunu bile bile karasularını 12 mile çıkarır. Gerilim savaşı başlattığında ise Türkiye karşısında 5. Maddeyi işleten NATO’yu bulur. Yunanistan’da bir dolu üssü bulunan ABD ise bize en yakın üssü olan Dedeağaç’tan işgal hareketini başlatır. Yapmadığı şey mi?

 

ABD İÇİN AMAÇ HÂSIL OLDU MU?

 

Ukrayna halkı da maalesef kendilerine uzatılan AB havucuyla ümide kapılıp Zelenskiy’ye gönül verdi. O komedyenin, sahnelenen oyunda yönetmeni olan ABD’nin talimatlarını yerine getirdiğini nereden bilsin.

Bir NATO üyeliği sevdasına şimdi yaşanan yıkıma bakın. Binlerce sivil ve asker ölümü, 4 milyon mülteci.  Elde var sıfır.

Peki, gelinen noktada Zelenskiy ne diyor:

“NATO’dan vazgeçebiliriz...”

Yazık değil mi koskoca ülkeye?

Bu askerî kriz Ukrayna’nın NATO’ya girme ısrarıyla çıkmadı mı?

Demek amaç hâsıl oldu.

Dün her iki tarafın müzakere heyetleri Türkiye’ye geldi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlût Çavuşoğlu bu sıcak çatışma ortamını sonlandırmaya kararlı. Umutla bekliyoruz. Yaptıkları ülkemizin ve bölgemizin güvenliği, istikrarı için o kadar değerli ki, umarım milletimiz de bunu takdir eder...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.