Akkuyu neden önemli?

A -
A +
Prof. Dr. Uğur Çevik
 
Akkuyu nükleer güç santrali her biri 1200 MW elektrik üretim kapasitesine sahip dört üniteden oluşacak. Bittiğinde toplamda 4800 MW kapasiteye sahip olacak santralin -dünyadaki muadilleri ile karşılaştırıldığında- büyük bir güce sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Akkuyu Nükleer Santrali tam 60 yıl süreyle (istenirse 20 yıl daha uzatılabilir; benden söylemesi) üretim yaparak ülkemizin enerji ihtiyacına hizmet verecek.
 
Hatırlarsınız “Nükleer Güç Santrali” (NGS) kavramı, halkımızın gündemine ilk defa 1986 yılında Çernobil’de meydana gelen felaket ile -akıllarda kötü bir imaj bırakarak- girmişti. Aslında bundan çok daha önce, 1945’te Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının acı hatıraları henüz hafızalardan silinmemişken, dönemin ABD Başkanı Eisenhower’ın Birleşmiş Milletler’de (1953) “Barış için atom” sloganı ile gündeme getirdiği nükleer santraller, o yıllarda ülkemiz için de önemli bir kalkınma hedefi olarak tespit edilmişti. Bu süreci 1956 yılında Atom Enerjisi Komisyonu Genel Sekreterliği’nin (bugünkü adıyla Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu) kurulması ile başlatan ve bu konuda öncüler arasında yerini alan Türkiye, birçok teşebbüste bulunsa da ne yazık ki 2000’li yıllara kadar bir sonuç alamadı. Hâlbuki 1956 yılında devlet bütçesine bir araştırma reaktörünün kurulması ve ilk masraflarının karşılanması amacı ile tahsisat konmuş ve İstanbul'da Küçükçekmece Gölü kenarında arazi istimlâk edilmişti.
 
NÜKLEER ENERJİ ARAYIŞI HIZLI BAŞLADI
 
Görüldüğü üzere, süreç müthiş bir hızla başlamış, hatta dünya ile rekabet edebilecek bir hızla gelişmiştir. Tarihsel süreci objektif bir şekilde takip etmeye devam edelim...
 
1957 yılında nükleer bilimlere ait deneysel çalışmalar yapılacak olan TR-1 Araştırma Reaktörü için müracaat eden yabancı bir firmaya reaktör yapımı ihale edildi. TR-1 Araştırma Reaktörü, 1959-1962 yılları arasında inşa edildi, ilk defa 6 Ocak 1962'de kritik oldu ve 27 Mayıs 1962'de işletmeye açıldı. Bir nükleer güç santralinin inşasından önce hem deneysel çalışmalar hem de nitelikli insan gücünün yetişmesi için büyük önem arz eden bu atılımdan sonra artık sıra elektrik üretecek ticari bir santrale gelmişti.
 
1970’te 300 MW’lık bir santral için bir fizibilite çalışması yapılıp, 1973’te 80 MW’lık gösteri santrali inşa etmeye karar verilmiş olsa da bunların hiç ama hiçbiri gerçekleşmemiştir. İktidara gelen hükûmetlerin istisnasız tamamının programında böyle bir santralin inşası baş sıralarda yer alsa da, maalesef bir türlü hayata geçirilemedi. O esnada dünya ise hızlı bir şekilde ticari nükleer güç santrallerini inşa etmeye devam ediyordu...
 
AKKUYU İÇİN LİSANS 1976’DA ALINDI
 
Bu yarışta geri kalmak istemeyen Türkiye, 1976’da Mersin yakınlarındaki Akkuyu mevkiinde bir nükleer santralin inşası için lisans aldı. Ne zaman? 1976’da… Yani, şu an inşası devam eden nükleer güç santralinin lisansı inşaatın başlamasından tam 42 yıl önce alınmıştı. Bu tarihten sonra, birçok farklı hükûmet, pek çok defa teknik şartnameler hazırlayıp ihaleye çıkmak istese de her şeyden önce finansal garanti eksikliğinden ve daha birçok sebepten dolayı süreci başlatamadı.
Yıllar böyle geçerken ve yeryüzünde onlarca değil, yüzlerce santral inşa edilirken bir gün Türkiye ve Rusya Federasyonu arasında, iki ülkenin liderleri arasındaki sıcak ilişkiye de dayanan bir yakınlıkla, nükleer teknolojiler alanında Rusya’nın tecrübesinden faydalanma kararı alındı. Ardından da, yapımı artık yılan hikâyesine dönen Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşa edilmesi yönünde ortak karar… Bununla ilgili anlaşma, Rusya Federasyonu Hükûmeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasında, 12 Mayıs 2010 tarihinde Ankara’da imzalandı. 2014 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Akkuyu NGS’nin Çevre Etki Değerlendirme Raporu’nu onayladı. 3 Nisan 2018’de de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in katılımıyla Akkuyu NGS’nin birinci güç ünitesinin temel atma töreni gerçekleştirildi. Böylece, tam 70 yıl sonra Rusya Federasyonunun şirketi olan Rosatom firmasının yapacağı bir nükleer santrale kavuşacak ülkemiz için santraldeki birinci güç ünitesinin inşasına ilişkin tam kapsamlı çalışmalar resmen başlamış oldu.
 
50’lerde kâğıt üzerinde kalkınma hedefimizdi… Bunun üzerinden geçen koskoca 70 yılın ardından ülkemiz ilk defa bir nükleer santrale kavuşacak.
 
NÜKLEER SANTRALE NE KADAR İHTİYAÇ VAR?
 
Ancak, insanlar konu nükleer santrallere gelince çok da aynı fikirde değil! Dolayısıyla, belki de, bu aşamada belki de hemen şunu sormak gerekir: Enerji talebini karşılamak için nükleer bir santrale ne kadar ihtiyaç var? Rusya-Ukrayna savaşı gösterdi ki, yeteri kadar yer altı kaynağına sahip olmayan Avrupa gibi, ülkemiz de bu konuda çok (hatta çok çok) şanslı olan komşularına (Bkz. Azerbaycan, Rusya, İran, Irak) bağımlı durumda... Doğalgaz, petrol ve kömür gibi fosil temelli enerji kaynakları birçok ülkenin enerji üretiminin yüzde 50’sinden fazlasını oluşturuyor. Artan dünya nüfusu ve beraberinde gelişen tarım ve sanayi üretimi, enerji taleplerinde ciddi artışlara sebep oldu; bu yüzden de ülkeler -doğal olarak- artan talepleri karşılamak adına her türlü enerji kaynaklarını kullanmaya yöneldi. Özellikle yenilenemeyen enerji kaynaklarının kullanımının sebebiyet verdiği küresel iklim değişikliğine rağmen ülkelerin bundan vazgeçmesi kolay görünmüyor. Bir de Rusya-Ukrayna savaşı ve sonrası gelişen olaylar, Rusya’ya uygulanan ambargo Avrupa’nın doğalgaz tedarikinde sıkıntıya yol açtı; hâl böyle olunca ülkelerin birçoğu yaklaşmakta olan kış için şimdiden tedbir almaya başladı: “Winter is coming...”
Kravat takmayın diyen İspanya Başbakanından tutun da, Fransa’da “klima çalışıyor ise kapılarınızı kapalı tutun!” uyarılarına kadar pek çok tedbir alındı. Artan doğalgaz fiyatları ve tedarikte yaşanan sıkıntılar da tüm bu yaşananların tuzu biberi olmuştur.
 
Tabii, bu aşamada ülkelerin diğer enerji kaynaklarına yönelimi de gündeme geldi. Her ne kadar alternatifler arasında pek çok enerji türü söz konusu olsa da, yıllardan beri dünyanın “acil” gündeminde olan küresel iklim değişikliği (ya da küresel ısınma, nasıl adlandırırsanız adlandırın) nedeniyle dünyanın yaşadığı birçok problem bunların hepsinin öyle kolayca kullanımına engel oluşturuyor! Kim ne derse desin, dünyanın ortalama yüzey sıcaklığında yaşanan yaklaşık 1,5 °C’lik artış insanoğlu için son yıllardaki en büyük tehdit olarak görülüyor. Fosil yakıtların kullanımına bağlı olarak gelişen iklim değişikliğinin oluşturacağı büyük riskleri gören ülkeler Birleşmiş Milletler önderliğinde bu küresel problemin üstesinden gelmek için gayret sarf ediyor. Bunlardan sonuncusu Glasgow’daki iklim zirvesidir 2021’de Glasgow’daki İklim Zirvesi sonrası “sıfır karbon ayak izi” için anlaşan dünya ülkeleri ve kıta Avrupası doğalgaz ve nükleer konusunda anlaşmazlığa düşse de Avrupa Parlamentosu doğalgaz ve nükleer enerjiyi “çevresel açıdan sürdürülebilir ekonomik faaliyetler” olarak kabul etti.
Tabii bu konuda daha önceden yatırım yapan ülkeler dışa bağımlılık konusunda bir adım önde. Örneğin Fransa enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 70’ini nükleer enerjiden karşılamakta…
 
DÜNYADA 494 NÜKLEER REAKTÖR VAR
 
Bugün dünyada, inşaatı devam edenlerle birlikte, 494 adet nükleer reaktör bulunuyor. 1950’li yıllarda başlayan süreçten bu yana I., II., III. ve III+ nesil reaktörler 38 ülkede faaliyet gösteriyor. Bu santrallerin gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde olması onların yüksek bir teknolojiye sahip olduğunun en açık göstergesi. Her nesil -bir önceki neslin yaşadığı problemlerden dersler çıkartılarak- daha güvenlikli, daha yüksek teknoloji ile inşa edilir hâle geldi. Nükleer teknolojiler konusunda söz sahibi olan ülkeler kendi reaktör tiplerini üreterek bu konuda dünyada söz sahibi olmak için yarış içinde. Mevcut reaktörler dünya enerji ihtiyacının yüzde 10’undan fazlasını karşılıyor; inşaatı biten reaktörlerle birlikte bu oranın artması mümkün olacak. Ülkemizde inşaatı devam eden III+ nesil Rus yapımı su soğutmalı ve yönetmeli basınçlı su reaktörü serisi VVER-1200 tipi Akkuyu nükleer reaktörü de yıllık 35 milyar kilovatsaat elektrik üretimi ile ülke ihtiyacının yaklaşık yüzde 10’unu karşılayacak.
Akkuyu Nükleer Güç Santrali her biri 1200 MW elektrik üretim kapasitesine sahip dört üniteden oluşacak. Bittiğinde toplamda 4800 MW kapasiteye sahip olacak olan santralin -dünyadaki muadilleri ile karşılaştırıldığında- büyük bir güce sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. İlk ünitenin herhangi bir aksaklık yaşanmazsa, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılında elektrik üretimine başlaması planlanmaktadır. Diğer reaktörlerinde birer yıl arayla üretime geçmesi ve 2026’da tüm reaktörlerin tam kapasite devrede olması bekleniyor. Akkuyu Nükleer Santrali tam 60 yıl süreyle (istenirse 20 yıl daha uzatılabilir; benden söylemesi) üretim yaparak ülkemizin enerji ihtiyacına 7/24 hizmet verecek. Dikkatinizi çekmek isterim, ülkemizin bir kalemdeki en büyük yatırımı olan (yaklaşık 20 milyar dolar) Akkuyu “Yap, İşlet, (Devret değil!) Sahip Ol” (Build, Own, Operate) modeliyle yapılan dünyadaki ilk nükleer santral projesidir.
 
İnşaat aşamasında ve işletme sürecinde binlerce çalışanı olan proje kapsamında -hükûmetler arası anlaşmalar gereği- Türk öğrencilerimizin nükleer güç santralleri konusunda yetiştirilmesi için Rusya’da eğitim almaları sağlandı. Bu sürecin yetişmiş insan gücü açısından önemi bir yana, ileride kendi yerli ve millî reaktörlerimizi yapmak konusunda ülkemize büyük avantajlar sağlayacak bir gelişme bu.
 
Bir enerji santralinin belirli zaman aralığında ürettiği güç miktarının, o zaman aralığının her saati tam kapasitede çalışarak üretebileceği güç miktarına bölümü olarak tanımlanan “Kapasite Faktörü” enerji üretiminde önemli bir parametredir. Diğer enerji üretim türlerine kıyasla kapasite faktörü çok yüksek olan (yaklaşık yüzde 95) nükleer reaktörler sadece bakım esnasında devreden çıkacak. Bu nedenle, yenilenebilir enerji kaynaklarının nispeten düşük kapasite faktörleri (örneğin güneş yüzde 25) düşünüldüğünde, bu reaktörlerin ülke menfaati açısından önemi gayet açıktır.
 
Her alanda olduğu gibi, enerji alanında da büyük araştırmalara ve büyük yatırımlara imza atan ülkemiz Mavi Vatan doktrini ile ülkemizi çevreleyen sularda hidrokarbon kaynaklarını son teknolojilerle donatılmış sismik ve sondaj araştırma gemileriyle aramaktadır“Bulanlar, arayanlardır” inancıyla, ülkemiz Batı Karadeniz havzasında bulduğu doğalgaz ile fevkalade parlak ve önemli bir başlangıç yapmıştır. Aynı zamanda güneş ve rüzgâr santralleri konusunda da dünya ortalamasının üzerinde yatırımlar yaparak dışa bağımlılığı azaltmaya ve gelişen, büyüyen sanayisinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan ülkemiz, her türlü enerji kaynağı konusunda da benzer şekilde yatırımlarına devam etmektedir.
 
AKKUYU İLE İKTİFA EDİLMEMELİ
 
Tüm bunlar dikkate alındığında, Dünyada 70 yıldır faal olan ve artık IV. nesillerinin ticari olarak üretilmesi planlanan nükleer güç santralleri için ülkemizin sadece Akkuyu ile yetinmeyip, son zamanlarda yaşadığımız küresel krizler de dikkate alınarak, bu konuda yerli ve millî bir hamleyi eyleme geçirmesi fevkalade önem arz etmektedir. İHA ve SİHA gibi savunma sanayii enstrümanlarında elde edilen parmakla gösterilecek başarının her alanda yakalanması ve özellikle de enerji konusunda her yıl onlarca milyar dolar harcayan ülkemizin dışa bağımlılığın azaltılması, hiç kuşkusuz, bu sektörlere yapılacak yatırımlarla sağlanacaktır. 
 
Tabii ki tüm bu yatırımlar yapılırken bütün dünyanın üzerinde durduğu sıfır karbon ayak izi ve çevre hassasiyeti dikkate alındığında, yenilenebilir enerji kaynaklarının yanında nükleer güç santralleri de önemli bir alternatif olacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.