Toplum mühendisliği ve İngilizce eğitim

A -
A +

Prof. Dr. Fazıl Kırkbir

fazil41@ktu.edu.tr

Karadeniz Teknik Üniversitesi

 

 

 “İngilizce öğrenmek” ile “İngilizce ile öğrenmek” başka şeydir. Bırakın G8 ülkelerini, kendi ana dilleri ile eğitim yapan ülkeler, yabancı dil öğretiyorlar ama eğitim dilleri kendi ana dilleri olduğu için teknoloji geliştirme konusunda bizden çok çok daha iyiler.

 

Dünyadaki ülkelerin sadece birinin anayasasında resmî dil olarak belirtilmemiş olmasına rağmen önde gelen tüm kamu ve özel üniversitelerinde başka bir ülkenin anadili ile eğitim veriliyor. Bu durum memleketimizde olsa kabul eder miyiz? Hayır dediğinizi duyar gibiyim. Fakat maalesef bu ülke, Türkiye!

 

Toplum mühendisliğine maruz kalanlar çoğu zaman bakarlar ama göremezler

 

 

 

En kısa tanımıyla; toplum mühendisliği, fertten başlayarak topluluklara yön vermeye sebep olmadır. Bu bazen direkt yönetme, bazen de yönlendirme şeklindedir. Sonuç olarak hedefte olan topluluk, herhangi bir şirket çalışanları, birtakım taraftarları, bir ideoloji ya da siyasi parti yandaşları, bir cemaat hatta bir ülkenin tüm insanları, farkında olmadan etkilenebilir.

Toplum mühendisliğine maruz kalanlar ise çoğu zaman bakarlar ama göremezler. Daha doğrusu yönlendirmeye sebep olanların göstermek istediklerine odaklanma sebebi ile başka şeylere zihinleri kapalı olur.

Basit bir örnek vermek gerekirse; dünyadaki yaklaşık 200 ülkenin tam 48 tanesinin paralarının en az bir tanesinde eski İngiliz Kraliçesi II. Elizabeth’in resmi vardır. Bu noktada önemli bir soru; ülkemizde tedavülde olan paralardan herhangi birinin üstünde İngiliz Kraliçesinin resmi konulacak olsa hangi ideoloji, takım taraftarı, cemaat üyesi olursa olsun bu duruma tepki vermeyecek bir vatansever olabilir mi? Tabii ki hayır. Ülkenin bağımsız bütünlüğünü savunan hiçbir vatandaş böyle bir durumu kabullenemez değil mi? Fakat bu 48 ülkenin vatandaşları bu durumu bir bağımsızlık problemi yapmıyor.

Devam edelim; ülke bayraklarına bir bakın 17 ülkenin bayrağının bir köşesinde İngiliz bayrağı vardır. Bizim ay yıldızlı bayrağımızın bir köşesinde İngiliz bayrağı olsa bunu kabullenebilecek bir insanımız çıkar mı? Elbette hayır. Ama bu ülkelerin insanları, bu hâli dert etmiyor.

Dünyadaki ülkelerin sadece birinin anayasasında resmî dil olarak belirtilmemiş olmasına rağmen ülkenin önde gelen tüm kamu ve özel üniversitelerinde başka bir ülkenin ana dili ile eğitim veriliyor. Bu durum ülkemizde olsa kabul eder miyiz? Hayır dediğinizi duyar gibiyim. Ama maalesef bu ülke Türkiye! Anayasasında tek resmî dil Türkçe olmasına rağmen ülkenin önde gelen tüm üniversitelerinde başka bir ülkenin ana dili ile eğitim yapılıyor. Ne G8 ülkelerinde ne de G20 ülkelerinde bizden başka örneği yok. Hatta OECD ülkeleri de dâhil hiçbir yerde böyle bir durum söz konusu değil. Hemen Hindistan, Pakistan, Madagaskar, Tacikistan gibi sayıları belki üç düzine olan ve hemen hepsi eski ya da mevcut sömürü olan ülkeleri örnek verebilirsiniz. Ancak atladığınız iki unsur var.

 

TÜRKİYE’DE TEK RESMÎ DİL VAR

 

Birincisi bu ülkelerin hemen hepsinin anayasalarında birden fazla resmî dil mevcuttur. Yani pek çoğunda İngilizce bir kısmında Fransızca anayasa ile sabit resmî dillerdendir. Türkiye’de ise tek resmî lisan vardır. İkincisi ise bu ülkelerin önde gelen üniversitelerinin bir kısmında kendi ana dilleri ile eğitim yapılır. Evet, eski ya da mevcut sömürü olmasına rağmen ülkelerinde önde gelen üniversitelerinin bir kısmında kendi ana dilleri ile eğitim yapılıyor. Bizde ise önde gelen üniversiteleri bir düşünelim; ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, Bilkent, Galatasaray… Acaba bunların hangisinde Türkçe eğitim dilidir? Tabii ki hiç birinde! Çünkü “İngilizce bilim dilidir” yalanına halk olarak inandırıldığımız için bunu kabullendik.

İşin en komik tarafı ise Almanya, Fransa, Japonya, Rusya, Çin, Kore, İsveç, İsviçre, İsrail, İtalya, İspanya gibi hiçbir gelişmiş ülke bunu yapmıyor iken bizim kendimizi çok akıllı zannederek bu uygulamayı yapmamız değil mi? Yani onlar “geri zekâlı” dünyada tek zeki devlet biz miyiz? Bu saydığımız memleketlerin kimi mimaride, kimi motor üretiminde, kimi yazılımda dünyanın önde gelen ülkeleri. Acaba biz mi yanlış yapıyoruz?!.

 

YABANCI DİLLE EZBER YAPILIR

 

Peki, bu durum nelere sebep oluyor? Maalesef çok acı ve sayılamayacak kadar örnek var. En basitini söyleyelim: Hiçbir insan ana dilinin haricinde bir dil ile hakikaten öğrenemez, sadece ezber yapar. Bu durum ise zekânın körelmesine sebep olur. Bilinçaltına atılan aşağılık duygusu ve yabancı hayranlığı ise ideoloji fark etmeksizin bu eğitim sisteminden çıkan pek çok insanın beyinlerine işlenir...

Şunu hemen belirtelim ki; isterseniz 10 tane öğrenin ama “İngilizce öğrenmek” ile “İngilizce ile öğrenmek” başka şeydir. Bırakın G8 ülkelerini, kendi ana dilleri ile eğitim yapan ülkeler, yabancı dil öğretiyorlar ama eğitim dilleri kendi ana dilleri olduğu için teknoloji geliştirme konusunda bizden çok çok daha iyiler. Misalen Kore Savaşı’nda yardıma gittiğimiz Güney Kore’nin önde gelen markalarının bir kısmının ihracatı ülkemizin ihracatından daha fazladır. Tabii ki tek sebep bu değil ancak en önemli sebep budur.

Biz İngilizce öğrenince bilim öğrendik sanıyor, kendimizi bir şey zannediyoruz. İngilizce biliyorsak gerisi hiç önemli değil! Ülkemizde belki de defalarca yaşanan ve yaşanmaya devam eden bir durumdan bahsedeyim size; düşünün bir toplantı katılımcıların tamamı Türkiye vatandaşı, doğma büyüme Türkiyeli ama toplantının dili İngilizce ve bu durum gayet normal karşılanıyor. Ne acıdır ki bu insanların bir kısmı kendini milliyetçi muhafazakâr diye tanımlıyor.

Geçenlerde Avrupa’da uluslararası bir toplantıda Fransız bir iş adamı söz alıp İngilizce konuşmaya başlayınca ortamda bulunan bir Fransız bakan “Bu ne rezalet! Bir Fransız vatandaşı, nasıl uluslararası bir toplantıda başka bir ülkenin dili ile konuşur?” diyerek toplantıyı terk etti. Ama biz çok milliyetçiyiz!

Çok duymuştum; geçenlerde başıma geldi. Duyduğum şey şu idi: “Ülkemizde bir Japon’la karşılaşırsanız İngilizce ile konuşmayın size saygı duymaz. Biliyorsan Japonca konuş bilmiyorsan Türkçe ve beden dilini kullan.” Yaşadığım olaya gelince; uluslararası bir kongrenin yapıldığı bir otelin yakınında kıyıdan balık tutarken bir Japon yanıma yaklaştı ve konuşmaya başladı. Ben de ne dediğini anlamadım ama belki de balık tutmaya yoğunlaştığım için normalde dikkat edip hiç yapmayacağım bir şeyi yaptım, İngilizce diyaloğa geçtim. Japon cevap vermedi. Biran durdum ve “Ben ne yapıyorum” diye düşündüm. Sonra Türkçe konuşmaya başladım, hemen ilgi gösterdi. Yanıma yaklaştı, belki birbirimizi tam anlayamadık ama 4-5 dakika konuştuk!

 

İNGİLİZCE VE AŞAĞILIK KOMPLEKSİ

 

Bizdeki bu yabancı dil eğitimin sebep olduğu ülkeye yayılan aşağılık kompleksi ve yabancı hayranlığı birçok olumsuzluklara sebep oluyor. Öncelikle öz güven eksikliğine bakın; dünyanın herhangi bir ülkesinde örneğin bir İngiliz, ya da Amerikan devlet televizyonunu açın ülkemizden bir haberden bahsederken kendi telaffuzlarını kullanırlar. Daha somut örnek verecek olursak. Örneğin bir İngiliz ya da Amerikan devlet televizyonu ülkemizde TRT’de çıkmış bir haberden bahsederken TRT’yi; “Te re te” şeklinde değil de “Ti ar ti” şeklinde telaffuz eder. Biz ise bırakın yabancı kanalı ülkemizdeki CNN ile başlayan bir televizyon kanalını “Ce ne ne” yerine “Si en en” diye okuyoruz. Söyleyemeyen ile de dalga geçiyoruz. Fıkra gibi hem aşağılık kompleksine sahip oluyorsun hem de farkında olmadan bununla övünüyorsun.

 

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ DİLDE BAŞLIYOR

 

Ben bazen derslerimde Türkçe telaffuza özellikle dikkat edip CD’yi “si di” yerine “ce de” diye telaffuz edince öğrenci arkadaşlardan gülenler oluyor. Önemsiz gibi görünebilir ama bence bu, toplum mühendisliğinde bir aşamadır. “Bizden adam olmaz” düşüncemizin başlangıç noktası burasıdır. Sonrasında ise bütün yenilikleri yabancılardan bekliyoruz ve içimizden bir şey yapmaya çalışanları dalga geçip dışlıyoruz. “Zamanla bizden adam olmaz” düşüncesi bütün topluma yayılıyor. İliklerimize işliyor.

Bir iki somut örnek verelim: 1995 yılında dünyaca ünlü başlık değişmeli diş fırçası markasından yıllar önce başlık değiştirmeli diş fırçası tasarlayıp Ankara’da bulunan bir üretici firmanın yönetim kurulu başkanına sunum yaptım. Dinledi, projeye ve bana bakıp “Bu olmaz” dedi. Niye diye sordum? El cevap: “Yapılacak bir şey olsaydı yabancılar zaten yapardı.”

Sırf projelerim ciddiye alınsın diye titrim olsun istedim ama hiçbir şey değişmedi. 2018 yılı mayıs ayında yaptığım SİDA (Silahlı İnsansız Deniz Altı) projesi dünyanın önde gelen ülkelerinde ana haber bültenlerine çıktı. Projemle ilgili olarak Yunanistan’da bir bakanın katıldığı açık oturum programı düzenlendi. İsrail deniz altısına çarpan bir cismi tanımlayamayınca “Bu Türk SİDA’sı olabilir” diye açıklama yaptı. Bizde ise konu hakkında bilgisi olduğunu sanan bazıları, proje yapılamaz dedi. Sonuç; benzerlerini Almanya ve Çin yaptı, denize indirdi!

Özellikle AVM’lerde insanların daha rahat alışveriş yapmaları için geliştirdiğim dünyada örneği olmayan bir proje için kaç tane kuruma yazı yazdım, ilgilenmediler bile. Çünkü dünyada örneği yok! Bakın dünyada örneği olmayan herhangi bir şeyi ülkemizde yapmaya kalkarsanız bu aşağılık duygusu sebebi ile çok kişi karşınıza çıkar… Bu örnekleri çok daha fazla uzatabiliriz...

Yabancı dil ile eğitim, toplum mühendisliğinin ülkemizde uygulanan sadece bir alanı. Eğitimden siyasete, ticaretten-inanca pek çok alanda toplum mühendisliği uygulamaları ne yazık ki ülkemizde mevcut. Bunlar “Toplum Mühendisliği Siya” kitap serisinde ayrıntılı olarak ele alınmıştır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.