Gurbet acısı

A -
A +
Çocukluğumda radyolar yeni yeni yayılmaya başlamıştı. 60'lı yıllardan bahsediyorum. Herkes büyük bir ilgiyle dinlerdi. Bazen öyle yanık yanık türküler, bozlaklar çalardı ki, ağlatırdı gurbetlik çekenleri...
"Bir yiğit gurbete gitse, gör başına neler gelir?
Garip sılayı andıkça, yaş gözüne dolar gelir."
Kadınlar otururlar hüngür hüngür ağlarlardı. Annemi de öyle ağlarken çok gördüm. Dayanamazdı böyle acılı ezgilere... Duygulanırdı uzaktan kulağına gelen ağıtlı seslerden... Ya da acı bir haberden. Bir oğlu gurbette okuyor ya ondan... Gurbet acısı depreşirdi hemen.
Sanki o zamanın kadınları daha mı duyguluydu ne? Ya da daha mı çok dertleri vardı acaba?
**
Gurbet kültürü bizde çok eskilere dayanır. Ta asırlar ötesinden gelir. Belki de dünya milletleri içinde yeni yurtlar kura kura dolaşan yegâne milletlerden biriyiz. Göçebelik bizim genlerimize işlemiş. Köyden kasabaya, şehire, yayladan yaylaya, ülkeden ülkeye hep göçmüşüz. Gurbetçi olmuşuz hep.
Gurbet; içinde hem ayrılığı, hem hasreti, hem garipliği, hem uzaklığı barındıran bir kelime... 
Bir diyardan bir diyara giderken bazen sevdiklerimizi bırakmışız ardımızda. Buruk bir acı kemirmiş hep içimizi. Şiirler yazmış, ağıtlar dizmiş, türküler söylemişiz.
Bazen köyümüzü, bazen şehrimizi, bazen de ülkemizi bırakmışız gerilerde içimiz sızlaya sızlaya... Ne geride bıraktıklarımızı unutabilmişiz, ne daha ötelere gitmekten vazgeçmişiz. Yani "Ne yardan vazgeçmişiz ne serden" derler ya! İşte öyle bir şey...
Bizim Anadolu kültürümüz hasret üzerine, ayrılık üzerine, gurbet üzerine yoğrulmuş. Yumak yumak olmuş ilmekler, sabır sabır dokunmuş kilimler... Gurbet acısı içine düşmeye görsün. Pınar olur akar yaşlar, taa uzakları gözleyen gözlerden...
Özdemir Erdoğan "Bir de gurbet yarası var hepsinden derin, söyleyin memleketten bir haber mi var?" derken,
Barış Manço, "Dağlar dağlar! Kurban olam yol ver geçem, sevdiğimi son kez olsun yakından görem" derken,
Yıldırım Gürses, "Gurbet o kadar acı ki ne varsa içimde, hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde" derken...
Tercüman olmuşlar gurbetlik çekenlerin duygularına... Gurbette olmayan var mı? Bir şekilde her birimizin bir yakını var uzakta... Ya da biz uzak kalmışız yardan, sıladan, doğduğumuz topraklardan...
Kısacası Anadolu insanı gurbet acısını, hasretlik duygusunu hep yaşamış, hep taşımış üzerinde...
Bunca hasretlik çeken bir millet olarak, bizi sevdiklerimize kavuşturan, buluşturan, iyi ki bir de bayramlarımız var. İşte bu bayramlar ilaç gibi geliyor hasret çekenlere... Ayrılar kavuşuyor, küsler barışıyor. Kucaklaşıyor bütün sevenler bayramlarda; hasret gideriyorlar. İçlerindeki sızıyı dindiriyorlar. Bu yüzden bayramlar kavuşmak kadar değerli olmuş. İnsanları birbirine kavuşturan bayramların ayrı bir yeri olmuş.
**
Fakat bir de kavuşamadıklarımız var. Hasret ateşi hiç sönmeyecek olanlar. İçimizdeki acının hiç dinmediği haller. Gidip de bir daha dönmeyenlerin acısı... Beklesek de, gözlesek de gelmeyecek olanların...
Her duyduğumda duygulandığım meşhur Yemen Türküsü, "Şu Yemen elleri ne de yamandır, ah o Yemen'dir gülü çemendir, giden gelmiyor acep nedendir?" derken, asla geri gelmeyecek olanların habercisi gibi, sanki asıl acımızın tercümanı oluyor. Gönlümüzde hiç kapanmayan bir yaranın acısı...
Ölünceye kadar hasretini çekeceğimiz kaybettiklerimizin acısı...
Şu an olsaydı da doyasıya görebilseydim, sarılabilseydim, ellerini öpebilseydim, yaşarken anlayamadık, kıymetini daha iyi bilebilseydim dediğimiz gönlümüzde yaşayanların acısı.
'Kavuşmak mı, ne zaman?' Bilemediğimiz, sevdiklerimizin acısı... İşte bu hiç dinmiyor.
Geçmiş bayramınızı tebrik ederim. Her gününüz bayram gibi olsun!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.