Bakış açısı

A -
A +

ABD’ye 1950’lerin başında göç etmiş Suriye Humuslu Abdülfettah Candali, Joanne Simpson adlı Amerikalıyla tanıştığında siyaset bilimi yüksek lisans öğrencisiydi. Ancak Joanne’nin babası ilişkilerini onaylamayınca doğan bebekleri evlatlık verildi… Paul ve Clara Jobs tarafından evlatlık alınıp yetiştirilen bebek Apple'ın efsane patronu, kurucusu ve belki de her şeyi olan Steve Jobs’tu…
Ünlü reklamcı Dave Trott’un blogundan Steve Jobs’la ilgili çarpıcı hikâyede şöyle yazıyor;

Küçük bir çocukken bahçede arkadaşıyla oynarken, arkadaşı:
-Sen evlatlıksın. Annemler konuşurken duydum.
-Evlatlık ne demek?
-Annen ve baba dediğin insanlar senin gerçek annen baban değil.
-Gerçek annen baban seni istememiş. Seni vermişler.
 Steve Jobs’ın dünya başına yıkılıyor. İstenilmeyen bir çocuk olduğunu öğreniyor. Hayatındaki en önemli iki insan, sevgilerine en çok ihtiyaç duyacağı insanlar onu istemiyorlar.
Steve gözyaşlarıyla koşarak eve giriyor.
-Ne oldu Steve?
Steve duyduklarını söylüyor ve ailesi:
-Bu doğru. Ama arkadaşının söylediği şekilde değil… Biyolojik annen ve baban seni çok seviyordu. Fakat sana bakamayacak durumdaydılar. Buna çok üzülmelerine rağmen, senin için en iyisini yapabilmek için, seni bize verdiler…
Onu bu kadar çok seviyorlardı… Steve’in üvey anne ve babası çocuk istiyorlardı ama sahip olamamışlardı. Bu yüzden mükemmel bebeği seçmeye karar vermişlerdi. Amerika’daki yetim çocuklardan herhangi birisini seçebilirlerdi. Ve yıllar boyunca aramalar sonunda Steve’i buldular. Ve o kadar seçeneğin arasında ‘onu’ seçmişlerdi.
Çünkü o tam istedikleri çocuktu…
Birçok ebeveyn ve çocuğun böyle bir şansı yok. Kendilerine verileni alıyorlar.
Fakat Steve bu kadar seçenek arasından seçildi. Diğer çocukların aksine Steve gerçekten çok özel bir çocuktu.
Steve Jobs, bu olay ve idrak ettiği durumla tüm dünyasının yeniden değiştiğini söylüyor:
“Güneş bulutların arkasından çıkıp sıcaklık vermeye tekrar başlamıştı. Ve bu sıcaklık içinde büyümeye başladı...”
Hayatının sonuna kadar yapmak istediği her şeyi yapabileceğini biliyordu. Çünkü özeldi. İstenmeyen çocuk değil, seçilmiş kişiydi.
Bu olay Steve’in hayatına rehberlik etti.
Peki, ne değişti?
Hâlâ evlatlıktı.
Veriler, durum değişmedi.
Değişen kapsam. Duruma baktığımız açı değişti. Ve bu her şeyi değiştirdi.
Tek kelimeyle, tamamen…
Geceden gündüze, siyahtan beyaza, soğuktan sıcağa, kötüden iyiye. Sadece duruma baktığı açıyı değiştirerek…
Bizim de böyle yapıyor olmamız gerek.
Durumu değiştirmeden ama bakılan yönü değiştirerek. Shakespeare bunu 400 yıl önce biliyordu: “Hiçbir şeyi iyi veya kötü değil, fakat düşünmek öyle yapıyor.”
Bu bizim işimiz. Düşünmek…
Bakış açınızı değiştirin, dünya değişsin…

Ninem diyor ki; Yüzünü görmek isteyen cama bakar, özünü görmek isteyen cana bakar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.