Damatların, camilerde seçildiği zamanlar...

A -
A +
Şâh Şücâ-i Kirmânî, takvâ ehli bir damat arıyordu... Nihâyet câmide bir genç gördü. Namazını tâdil-i erkânla kılıyordu...
 
Evlat hakları -6-
Büyük velîlerden Şâh Şücâ-i Kirmânî hazretleri, Kirman Padişahının oğlu idi. 889 senesinde vefât etti. Bu zâtın, sâliha bir kızı vardı. Kirman vilâyetnin en güzel kızıydı. Edep ve takvâ sâhibesiydi. Çok da isteyeni vardı. Ama babası kimseye vermiyordu. Zîra takvâ ehli bir damat arıyordu. Nihâyet câmide bir genç gördü. Namazını tâdil-i erkânla kılıyordu. Bu hâli çok hoşuna gitti. Onu, gıbta ile seyretti. Namazı bitince, yanına gitti. Aralarında şöyle konuştular: “Selâmün aleyküm evlât.” “Aleyküm selâm bey amca.” “Evli misin evlâdım?” “Hayır efendim, bekârım.” “Bak ne diyeceğim... Hem güzel, hem de takvâ sâhibi bir kız olsa, onunla evlenir misin?” 
Genç, şaşırdı birden. “Şey, bilmem ki, hiç düşünmedim.” “Düşün öyleyse.”  “Amca, bana kim kız verir ki?” “Neden oğlum?” “Ne bileyim, hiç dünyalığım, param-pulum yok da ondan.”  “Olmasın, dünyalık çok mühim değil.” Delikanlı iyice meraklanmıştı. Sordu hemen: “Kim bu kız bey amca?” “Benim kızım, hem güzel, hem takvâ ehli, onu sana vermek istiyorum.” 
Genç sevindi tabii: “Bilmem ki, siz istedikten sonra...” Büyük zât buyurdu ki: “Tamam evlât, mübârek olsun.” Tezinden nişan, düğün yapıldı. Çabucak evlendiler. Ve mesut bir hayat yaşadılar...
                  ***
10 Şubat, gazetemizin kurucusu Merhum Enver Ören Ağabey'in doğum yıl dönümüdür. Bugün, bu vesileyle onun hocasına nasıl damat olduğunu; kendisinden dinlediğimiz gibi nakletmeye çalışalım inşallah:
-Kuleli Askerî Lisesinde talebe idim. Bir gün Kimya Hocamız olan Hüseyin Hilmi Işık Efendi, bir dersimizden sonra hepimize “Beylerbeyi Camii'nde Fahri Hoca var. Cumartesi günleri saat dörtte vaaz verir. Gidin, dinleyin” dediler. Sınıf arkadaşımız Erol Güzey ile beraber gittik... Mektebden bizden başka kimse gelmemişti. O gün hoca yoktu. Camide Mevlid-i şerif okundu. Mevlidi dinlerken ağladım... Mevlid bitti, camiden çıktık. Otobüs durağında beklerken, bir Osmanlı hanımefendisi vakarla önümüzden geçti...
Birkaç gün sonra İsmail Silleli Ağabey geldi. Yaka numarası 1034 olan talebeyi sordu. O da bendim. “Seni Hilmi Ho­camız evine çağırıyor” dedi. Meğer bizim gördüğümüz Osmanlı hanımefendisi, Hocamızın refikası “Sîret Hanımanne” imiş. Mevlidde benim ağladığımı görmüş. Yaka numaramı almış, hocamıza söylemiş. Hocamız da bunun üzerine bi­zi eve getirmesi için İsmail Silleli Ağabeye vazîfe vermiş. Bana, “Evi, Zeki Ağabey biliyor, seni götürsün” dedi. Beraber gittik...
Evde dört-beş yaşlarında küçük bir kız çocuğu vardı... Hocamız çay ikrâm etti. Mektûbât-ı Rabbânî’den okudular...
Ertesi gün İsmail Silleli Ağabey dedi ki: “Sen zamanı gelince orada gördüğün kız­la evleneceksin!” Güldüm geçtim... Fakat yıllar sonra dediği gibi haneye Damat oldum...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.