Her Müslümanın, bilmesi lâzım olan şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özür değil, büyük günâhtır.
Îman, Muhammed aleyhisselâmın Allahü teâlâdan getirdiği söz birliği ile bildirilmiş olan şeylerin hepsini kalbin tasdîk etmesi, yani inanması demektir. Allahü teâlânın var ve bir olduğuna, tekrâr dirileceğimize, namaz kılmanın, ramazan ayında oruç tutmanın farz olduğuna, şarap içmenin, kadınların başlarını, saçlarını, bacaklarını yabancı erkeklerin yanında açmalarının haram olduğuna inanmak böyledir. İnandığını söyleyenin (Mümin), yani (Müslüman) olduğu anlaşılır. Puta tapmak, Kur’ân-ı kerîmi pisliğe atmak gibi, küfür alâmeti olan bir şeyi yapan kâfir olur. Abdestsiz olduğunu bilerek namaz kılmak, sünnet olan bir işi beğenmemek de küfür olur. Âyet-i kerîmeden ve mütevâtir, yani her yerde bilinen hadîs-i şerîften açıkça anlaşılmış olmayan veya açık ise de, icmâ ile bildirilmiş olmayan bir şeyi inkâr eden, kâfir olmaz. Haram olduğu açıkça bildirilmiş bir şeye helâl diyen kâfir olur. Şarap içmek, domuz eti yemek böyledir. Aslı helâl ise de, bir sebep ile haram olan bir şeye helâl diyen kâfir olmaz. Başkasının malını almak böyledir.
(Mecmâ’ul-enhür) kitabında diyor ki:
“Erkek veya kadın, bir Müslüman, âlimlerin söz birliği ile küfre sebep olacağını bildirdikleri bir sözün veya işin küfre sebep olduğunu bilerek, amden, yani tehdit edilmeden, istekle ciddî olarak veya hezl, güldürmek için söyler, yaparsa, manasını düşünmese dahi îmanı gider. (Mürted) olur. Buna (Küfr-i inâdî) denir. Küfr-i inâdî ile mürted olanın, evvelki ibâdetlerinin sevapları yok olur. Tevbe ederse, geri gelmezler. Zengin ise, tekrar hacca gitmesi lâzım olur. Mürted iken kılmış olduğu namazları, oruçları, zekâtları kaza etmez. Mürted olmadan evvel yapmadıklarını kaza eder. Çünkü, mürted olunca, evvelki günahları yok olmaz. Mürted olduktan sonra yapmadıklarını kaza etmez.
Küfr-i inâdî ile mürted olanların nikâhları bozulur. Tekrar îmana gelince, iki şâhit yanında (Tecdîd-i nikâh) yapmaları lâzım olur. Tevbe etmek için yalnız Kelime-i şehâdet söylemeleri kâfi değildir. Küfre sebep olan şeyden de tevbe etmeleri lâzımdır. Eğer, küfre sebep olduğunu bilmeyip söyler, yaparsa veya küfre sebep olacağı, âlimler arasında ihtilâflı olan bir sözü amden söylerse, îmanının gideceği ve nikâhının bozulacağı, şüphelidir. İhtiyat olarak, tecdîd-i îmân ve nikâh etmesi iyi olur. Bilmeyerek söylemeğe (Küfr-i cehlî) denir. Çünkü her Müslümanın, bilmesi lâzım olan şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özür değil, büyük günâhtır. Küfre sebep olan sözü, hata ederek, yanılarak veya tevîlli olarak söyleyenin îmanı ve nikâhı bozulmaz. Yalnız tevbe ve istiğfâr, yani tecdîd-i îman etmesi ihtiyâtlı olur. Tecdîd-i nikâh lâzım olmaz..."
Câmide cemâatin çok olduğu bir namazın duasından sonra, imâm efendi, tecdîd-i îmân ve nikâh duasını cemâat ile birlikte okursa, cemâat birbirlerine şâhit olmuş, nikâhları da tâzelenmiş olur.
Hasan Yavaş'ın önceki yazıları...