Her şeyin bir bedeli var...

A -
A +

Dünkü gazetelerin manşeti, bir sıcak savaş durumunda atılacak başlıklardan farksızdı. İstisnasız bütün birinci sayfalar ekonomi sayfalarına dönüştürülmüş ve her biri kelime dağarcığının zenginliği nisbetinde, yeni ekonomik tedbirleri haberleştirmeye veya yorumlamaya çalışıyordu. Tahmin edeceğiniz gibi bu manşetlerin büyük ekseriyeti hükümeti muaheze ediyordu... "Amerika'dan alamayınca, halkın sırtına yüklediler..." türündeki başlıkların mantığını anlamak mümkün değil. Daha doğrusu medyanın genel yaklaşımını anlamak imkansız! Ne yani, hükümet üyeleri kendi ceplerinden mi çıkaracaklardı? Yoksa eskiden olduğu gibi karşılıksız para mı bassalardı? Düne kadar iktidar, popülizm yapıyor diye hedef tahtasına oturtanlar, hükümet işin gereğini yapınca bu defa neredeyse halk düşmanı ilan edecekler... Aslında bu tavrı koyanlar, her şeyin bir bedelinin olduğunu çok iyi biliyorlar. Ama ortadaki gerçeklere rağmen onlar da başka bir yönden popülizm yapıyorlar. Öyle ya; bir taraftan "Savaşa hayır, Amerika parasını başına çalsın..." tepkisini göstereceksiniz, öte yandan yandım aman, bu yükü nasıl kaldıracağım, diye feryat edeceksiniz? Düşünsenize, tezkereye ret oyu veren bazı vekiller bile hemen fikir değiştirmiş... Adama sorarlar, senin gerçek fikrin nedir diye! Bu şekilde çelişkili hareket edip kendimizi çıkmaza sokacağımıza, milletçe oturup düşünmemiz lazım: Neden bu krizlerin ve de faturaların ardı arkası kesilmiyor? Kayıt dışı ekonomi alıp başını gittiği için vergi bir türlü tabana yayılamayacak. Kayıt içindekiler bile vergisini tam olarak ve zamanında ödemeyecek, ya da ödeyemeyecek. Öbür tarafta devletteki hantallık ve israf düzeni serpildikçe serpilecek ve azgın bir canavar gibi tahakkuk eden gelirleri yutacak!.. Yolsuzluk, hortumculuk, hırsızlık ve arsızlık dizboyunu da aşacak. Yani tam bir kokuşmuşluk hüküm sürecek. Bütün bunlar iç ve dış borçları kar yuvarlağı gibi büyütecek... Sonunda iş gelip duvara dayanacak! Ondan sonra da herkes bir diğerini suçlayacak. Tencere dibin kara, seninki benden kara... Bu minval üzere yıllar geçti ve Türkiye hep kaybetti. Ama medya şimdiye kadar ya suskun kaldı, yahut iktidarları eleştirdi. Ancak halkı asla gerektiği şekilde bilgilendiremedi. Ele aldığı meseleleri de bölük-pörçük, eksik ve hatalı şekilde analiz etti. Politikacılar da, kimi zaman "devletimiz güçlüdür" hamasetini yaptılar. Kimi zaman da ne yapalım borcumuz var, bağımsız politika güdemeyiz diye mazeret aradılar. Velhasıl, olan hep halka oldu, yani bugünkü gibi faturayı hep o ödedi. Ama burada bir nebze duralım ve soralım: Acaba halkın hiç sorumluluğu yok mu? Var şüphesiz. Hem de çok. Her şeyden önce kendi meselelerine sahip çıkmadığı için halkın sorumluluğu vardır. Vatandaş gördüğü yanlışlara seyirci kaldığı ve aktif şekilde müdahale edip ilgilileri yanlışlarından vazgeçirmediği sürece, sadece şikayet etmekle görevini ifa etmiş olamaz. Ve Faturaları ödemeye devam eder. İşin özü şu; "Savaşa hayır" diyorsak, "Biz ABD sayesinde yaşamıyoruz..." duruşunu gösteriyorsak, bedelini de yükleneceğiz. Ama en önemlisi, ödediğimiz faturanın yerini bulmasını takip etmeliyiz. Etmeliyiz ki, sıkıntılarımız boşa çıkmasın ve artık başka faturalar bize yüklenmesin. Buna vatandaşlık bilinci diyorlar!.. Hiç olmazsa bugünden sonra bu bilince varalım. Başkasını suçlama ile bir yere varılamayacağını artık anlayalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.