Erbakan'ın dönüşü...

A -
A +

Saadet Partisi'nin büyük kongresi yapıldı ve aylarca önceden belli olan bir genel başkanlık seçimi ile sonuçlandı. Beş yıl süren bir yasaklılık döneminden sonra, Prof. Dr. Necmettin Erbakan yeniden aktif siyasete döndü ve bu partinin başına geçti. Erbakan'ın 1970 senesinden bu yana kurduğu veya kurdurduğu tam dört siyasi partinin (Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi) hepsinin kapatıldığını biliyorsunuz. Yaşı müsait olanlar bir şeyi daha biliyor; 33 seneden beri Sayın Erbakan'ın üslubunun hiç ama hiç değişmediği... 1970'li yılların başında, "Bre gazozcular, bre makarnacılar, bre gafil solcular..." türünden salvolarla rakiplerini hırpalamaya çalışan Erbakan, siyasette tek doğru istikametin "milli görüş" olduğunu iddia ediyordu... Erbakan'ın bazı söylemlerini anlamak ve yorumlamak pek kolay değil. Mesela 12 Mart döneminin hava kuvvetleri komutanı, müteveffa Muhsin Batur'u iki seansta milli görüşçü yaptığını birçok yerde söylediğine ben de şahidim! Ama buna karşılık, Batur'un 12 Mart sonrasında İsviçre'ye giden Erbakan'ı ikna ederek yeniden siyasete getirdiği yaygın bir iddiadır. Bir ara, "Atatürk yaşasaydı milli görüşçü olurdu" söylemini çok tekrarlayan Erbakan, dün de Alparslan'ın, Yıldırım Bayazıt'ın ve Fatih Sultan Mehmed'in milli görüşçü olduğunu söyledi. Yani Erbakan hiçbir şey olmamış gibi aynı minval üzre devam ediyor! Devam etmesine ediyor da, "Biz iktidara geldiğimizde üniversite rektörleri başörtülü öğrencilere selam duracak..." veya "Polatlı askeri lojmanlarından çıkan seçim sonuçlarına bakın, askerlerin kime en çok oy verdiğini görün..." yolundaki beyanlarının nelere mal olduğu yolunda pek çok soruya muhatap olacağını da biliyordur elbet! Keza başbakanlığı zamanında İsrail ile imzaladığı kritik anlaşmaların mahiyeti hakkında da epeyce köşeye sıkıştırılacağını bilmiyor olamaz. Bugün, "Dirayetli değiller..." diye suçladığı AK Parti mensuplarının, 28 Şubat dönemi için aynı suçlama ile, bizzat Hoca'nın şahsına yüklenmeleri de mümkün pekâlâ... Ama önemli değil, Hocanın yine de bir bildiği vardır! Yasaklı olmasına rağmen 3 Kasım seçimlerinde, hemen her mitinginde konuşma yaptığı Saadet Partisi'nin yüzde üç mertebesinde, buna karşılık büyük çapta aynı gelenekten gelen Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yüzde 34.5 oranında oy almış olmasını, Erbakan önemsemiyormuş gibi görünüyor. Nitekim dünkü konuşmasında da öncekilere benzer ifadeler kullandı. Daha önce, "Bunlar çoluk-çocuk..." dediği bir kısım eski yandaşlarına bu defa şu hafifseyen sözlerle göndermede bulundu: "Bunların benizleri solmuş, bacakları titriyor, fanilaları görünüyor (Acaba kibarca, "pantolonları düşüyor" demek mi istiyor?)..." Erbakan'ın bu lafları medyada geniş yer alması için bilinçli şekilde söylüyor. Peki acaba bu çeşit alaycı ve küçümseyici üslubun kendisine bir faydası olacak mı? Sanmıyoruz! Bilakis otuz küsur seneden beri, ciddi meseleleri pek de ciddi olarak kabul edilmeyen bir tarzda takdim etmesi sebebiyle büyük aşınmaya uğradığını söyleyebiliriz. Erbakan'dan beklenen, seksen yaşına merdiven dayamış tecrübeli bir kişinin vakarıyla, siyaseten örnek olacak bir üslup ortaya koyması. Zira bu millet içi boş polemiklerden bıktı, usandı!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.