Siyasetteki yaşlılar...

A -
A +

Geçtiğimiz günlerde gazetelerde yer alan bir haber, siyasi çevrelerde nedense çok fazla yankı bulmadı. Bazıları hatırlayacaktır; Genelkurmay eski başkanlarından, Emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i evinde ziyaret ederek, (Kendisinin aktif siyasete tekrar dönüp sağı toparlaması) yönünde istekte bulunmuştu. Bu haberle ilgili olarak bir iki köşe dışında, kimse herhangi bir yorumda bulunmadı. Konu da böylece kısa sürede kapanmış oldu. Belki de -şimdilik- kapanmış oldu! Tabiatiyle insanın aklına takılıyor; "Politik Sağın Süleyman Demirel tarafından toparlanması..." fikri neden yeterince ilgi ve alaka görmedi? Öyle ya, teklifi ortaya getiren, Türkiye'nin zor bir döneminde Genelkurmay başkanlığı yapmış, taktik ve strateji konusunda son derece tecrübeli bir emekli asker. Bu konuda göreve davet edilen de, Türkiye'nin yaşayan belki en büyük siyaset ustası... O halde, Demirel'in de sık sık kullandığı tabirle, niçin beklenen ölçüde bir aksülamel meydana gelmedi? Herhalde bu konu, siyasetle uğraşan, uzaktan yakından ülke meseleleri hakkında fikir yürüten kimselerin zihnini meşgul etmiştir. Ve bazı cevaplar da bulunmuştur... Necmettin Erbakan'ın pazar günü itibariyle, aktif siyasete yeniden resmen dönmesi üzerine, siyasetteki "Yaşlı Kuşağın" konumu ve politik hayata katkıları tekrar aktüel bir mesele haline geldi. Elbette bu mesele ilk defa tartışılmıyor. Siyasette yaşlanmayı kabul etmeyen Süleyman Demirel, 1980'li yıllarda yasaklı iken, sık sık şu örneği verirdi; "Mimar Sinan en güzel eserlerini seksen yaşından sonra vermiştir..." Buradan yola çıkarsak, henüz seksen yaşına basmayan (Tevellüd tarihi 1924) Sayın Demirel'in en güzel eserini ortaya koyabilmesi için zamana ihtiyaç bulunduğu sonucuna varırız! Ama aynı yıllarda Türkiye'de bir başka söylemin de geliştirildiğini herkes hatırlayacaktır. O dönem itibariyle yaşı hayli geçkin olan siyasetçiler için kırıcı olan "Prostatlılar" tabiri kullanılıyordu. Böyle ağır ifadeleri kabul etmemiz veya normal karşılamamız mümkün değildir elbet. Ama bir de kültürümüzde, "İşi tadında bırakmak" veya "Zamanı geldiğinde kenara çekilmesini bilmek" gibi yaklaşımlar vardır. Mesela 3 Kasım seçimlerinden önce, Bülent Ecevit'in sıhhi durumu sebebiyle düştüğü müşkül vaziyet kendisi kadar taraftarlarını da fena halde üzmüştü. Ve çoklarına göre, bu duruma düşmeden yerini başkasına bırakmış olsaydı, herhalde daha isabetli bir karar almış olacaktı. Böylece hem belki partisi de bölünmemiş ve son sandık hezimetini de yaşamamış olurdu... Ecevit şimdi ne düşünüyor acaba? 3 Kasım'da sadece yaşlıların değil, orta yaştaki pek çok lider ve siyasetçinin de tasfiyeye uğradığını ve yeni parlamentonun neredeyse yüzde doksanının genç kuşaktan teşekkül ettiğini gözönüne alırsak, yaşlıların işinin eskiye nisbetle çok daha zor olduğunu kolayca görebiliriz. Ama bazı insanların, "gönül ferman dinlemez!" kabilinden aşk gibi, politika konusunda da, nüfus cüzdanlarında yazılı olanla değil de, kendilerini hissettikleri, yani gönül yaşları ile hareket ettiklerini görüyoruz. Bakalım bu ihtiyar delikanlılar aradıklarını bulabilecekler mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.