Garip ve sakat bir mantık!..

A -
A +

Bir süreden beri bazı basın organlarında, tuhaf ve bir o kadar da mantık ölçülerini zorlayan bir spekülasyon yapılıyor... Neymiş efendim, Türkiye'de cami sayısı okul sayısından çok çok fazlaymış! Diyeceksiniz ki, ne alaka?!.. Ben de sözü oraya getirmek istiyorum zaten. Türkçemizde böyle durumları çok güzel anlatan ifadeler vardır; mesela: "Elmalarla armutları karıştırmak..." yahut "Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı..." Bu ve benzeri deyimler, yukarıdaki "Kel alaka!" cinsinden olayları çarpıcı şekilde irdelemek için kullanılır. Cami-okul sayısının karşılaştırılması öteden beri hep yersiz şekilde yapılagelmektedir. Son dönemlerde de önce, büyük bir holdingde uzun süre yöneticilik yapıp emekliye ayrıldıktan sonra yazarlığa heveslenen bir ünlü kişi tarafından dile getirildi. Daha çok müteveffa patronunun eğitimle ilgili çalışmalarına gönderme yapılan sözkonusu yazıda, yanlış ve sakat bir mantıkla, Türkiye'deki camilerle okulların oranı hakkında görüşler serdediliyordu. Dün de, cami sayısını sık sık speküle eden iri bir gazetenin yazarı tıpkısının aynısı yanlış mantıkla cami ve okul sayısını, çağdaşlık ve çağdışılık göstergesi gibi algılayıp, güya Türkiye'nin modern devlet olma çizgisinden saptırılmak istendiğini iddia ediyordu. Ona göre Türkiye'de okul sayısı 67 bin iken, cami sayısı resmi rakamlara göre seksen bin, gayrı resmi rakamlara göre ise 120 bin adet miş!.. Bu rakamların hangi kaynaktan alındığı, ne zaman tesbit edildiği filan da belirtilmiyordu. İşin bu kısmı belki o kadar önemli değil. Esas konu, (elmalarla armutları karıştırmak) veya camilerin sayısından rahatsız olmak meselesidir. Niye ısrarla bu karşılaştırma yapılıyor? Bu yaklaşıma karşı basit olarak şöyle bir izah getirelim; Türkiye'nin nüfusu yaklaşık yetmiş milyondur ve hep tekrarlandığı gibi yüzde 99'u müslümandır. Kaba bir hesaplama ile küçük yaştaki çocukları istisna ederseniz, bu camiler yaklaşık altmış milyon nüfusa hitap ediyor... Yine basit bir hesapla okul sayısı da yaklaşık on beş milyon öğrenciye hitap ediyor. Yani okul çağındaki nüfus, ibadet çağındaki nüfusun dörtte biri kadardır!... Eğer karşılaştırma ise, alın size başka bir karşılaştırma! Aynı yazar camilerin mimari estetikten yoksun olduğunu söylüyor ve diyor ki, "..... Neden devlet bunlar için bağışta bulunan vatandaşlara cami değil, okul yapmak gerektiğini anlatmaz..." Bu yaklaşım, 1930'larda, 40'larda kalan devletçi zihniyetten başka bir şey değil! Mimari estetikten yoksun olan binalar yalnızca camiler mi? Siz devlet eliyle vatandaşın kesesinden yapacağı bağışı engelleyeceğinize, adam gibi eğitim hizmetlerini özelleştirin, yani halkın önündeki bürokrasi engellerini kaldırın, o zaman bakın bakalım vatandaş, yani özel sektör nasıl kaliteli okul yapıyor, yaptırıyor!.. Ama vatandaşa güvenmeyip, artık tarihte kalmış devletçi metotlarla işe devam ederseniz, her şeyde olduğu gibi eğitimde de geri kalırsınız... Ancak burada maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek! Çünkü aynı yazar, Antalya'da AKP milletvekillerinin mayo yerine "haşema" ile denize girmelerini, bayan milletvekili ve diğer mensuplarını hedef alarak, onların başörtüsüyle, uzun pardösüyle voleybol oynamalarını da çağdaşlığa aykırı bir durum olarak değerlendiriyor. Eğer mayo giymek veya çıplaklık modernlik demek oluyorsa, Brezilya kumsallarında, tanga mayo giyenler, bikinili, topless, hatta anadan üryan dolaşanlar o kadar çok ki... Ama kimse bunları baz alarak Brezilya'nın en modern ülke olduğunu söylemiyor. Çünkü ülkenin yarısından fazlası fakirlikten kırılıyor... Ne var ki, bizde dar düşünceli bir zümre, mayo giymeyi veya rakı içip dansetmeyi, neredeyse modernitenin tek şartı olarak kabul ediyor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.