Kapıcılara ve bakkallara standart

A -
A +

Son birkaç gündür, Türk Standartları Enstitüsü'nün kapıcılar ve bakkallar için belirlediği kıstaslar tartışılıyor. Tartışmanın da ötesinde zaman zaman tepkiler ortaya konuyor. Özellikle kapıcıların halkla ilişkiler konusunda donanımlı olmaları, sır saklamaları, Türkçeyi düzgün konuşabilmeleri vs. hususunda, kapıcılarla ilgili dayanışma örgütlerinden hayli sert tepkiler yükseldi... Öyle ya, kapıcı olarak istihdam edilen insanların en az üçte birinin hâlâ daha sosyal güvenceden mahrum olduğu bir ortamda, biraz da "kel başa şimşir tarak" kabilinden, kapıcıların pek çoğu için bugünkü şartlarda edinilmesi imkansız standart konulması ne manaya geliyordu?! Türkiye'de meselelerin gündeme getirilmesi, konuların halka takdimi ve anlatılması çoğu kere usulüne uygun yapılmadığından, her seferinde yerli-yersiz, haklı-haksız, endazesi kaçmış, aşırıya varan tepkiler de peşinden sükun ediyor... Son çeyrek yüzyılda, ekonomik şartların zorladığı, terörün kamçıladığı hızlı göç, plansız, düzensiz şehirleşme, toplumsal kayıtsızlık ve eğitimsizliğin de katkılarıyla, büyük bir yozlaşmaya yol açmıştır. Kentleşme ve modernleşme yönündeki sosyal değişme, bir kısmını yukarıda saydığımız çok sayıda faktörün birbirini tetiklemesiyle daha ziyade bozulma yönünde bir dönüşümü vücuda getirmiştir. Tarımsal yapıdan kentsel yapıya hızlı geçişte birden bire açığa çıkan gizli işsizlik ile, zaten yüksek nisbette seyreden açık işsizlik üstüste binince, insanların geçim derdi, gelecek kaygusu katlanarak kabus gibi başlarına çöküyor... Böyle bir ortamda uygun veya niteliğe göre iş bulmaktan ziyade, bir an evvel işsizlikten kurtulup eve ekmek götürebilme zarureti ön plana çıkıyor. Ülkede böyle bir atmosfer hakimken ve Türkiye'nin işgücü niteliği ve nüfusun eğitim durumu ortada iken, bir de çıtayı yükselterek, gelişmiş ülke ve ekonomiler için geçerli olan standartlardan bahsetmenin yeri ve zamanı mı?!.. Bu madalyonun bir yüzü. Ama diğer yüzünü de görmemiz lazım! Binlerce metrekarelik kapalı ve açık alanlarda, onbinlerce kalem mal satan, bünyesinde gıda mühendislerinden işletme uzmanlarına, tanıtım ve pazarlama elemanlarından planlama ve yatırım ekiplerine kadar yüzlerce iyi eğitim görmüş seçkin personel barındıran süper ve hiper market zincirlerinin mantar gibi her şehirde türediği bir zamanda, bilgisayar dahi kullanmasını bilmeyen ve dededen kalma usulle bakkal defterini kargacık burgacık kayıtlarla tutup ticaret yapmaya çalışan bakkal-manav vs. küçük esnafın şansı ne olabilir? Yarın, öbür gün AB standartları mecburi hale geldiğinde, yani raftaki her ürün için üç ayrı etiket yan yana dizildiğinde, kendisini yenileyemeyen veya işini yeni birisine devredemeyen bakkal dükkanını açık tutabilir mi? İşte bu noktada ileriye dönük olarak standartların belirlenip yürürlüğe konulması zarureti ile karşı karşıyayız. Aynı durum kapıcı ve hizmetliler için de sözkonusu... Her biri orta büyüklükte bir köy nüfusunu barındıran 70-80 dairelik, asansöründen kaloriferine, aydınlatmasından havalandırmasına kadar bütünüyle modern dizayna sahip bir apartmanın kapıcısı, 8-10 dairelik klasik bir binanın hizmetlisi ile aynı derece sorumluluk sahibi görülemez. Halkla ilişkiler bilgisinin aranması bazılarınca yadırganıyor ama, yeni kuşaklardaki kültür değişimi ve davranış biçimi gözönüne alındığında bu ihtiyaç ayan beyan ortada... Yedi sekiz yıl önce, köyümdeki bakkalda bilgisayarı gördüğümde ben kendi namıma çok sevinmiştim. Ama bakkal sahibinin lise mezunu olduğunu da belirtmek durumundayım!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.