Kıbrıs sandığından ne çıkacak?..

A -
A +

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, namı diğer "Yavru Vatan"da yarın müstesna bir gün. Adanın geleceği ve bununla birlikte Türkiye'nin özellikle Avrupa'ya dönük dış politikası için çok önemli bir kilometre taşı. Buna dönüm noktası demek daha doğru olacak galiba... Seçim sandığından nasıl bir irade çıkacak? Ada'da çözümü kolaylaştırmak için esnek bir yaklaşım gösterebilecek yeni bir yönetim halktan icazet alabilecek mi? Yoksa uzun yıllardır KKTC'yi idare eden mevcut siyasi kadro bir kere daha halktan vize alabilecek mi? Yarın akşam saatlerinde kapağı açılacak sandık, işleri kolaylaştıracak mı, yoksa 'Pandoranın Kutusu' gibi, içinden çıkacak sonuçlarla ortalığı büsbütün karıştıracak mı? KKTC halkının iradesini okumaya saatler kaldı ama, son günlerdeki toz-duman ortalığı ve kafaları öylesine karıştırdı ki, kimse sağlıklı tahmin yapamıyor! Ancak bazı sözler, çıkışlar ve davranışlar o kadar sivri kaçıyor ki, seçimlere gölge düşürecek kuşku çekiyor. Doğrusunu isterseniz bunlar siyasi olgunluk ve demokrasi etiği ile de pek bağdaşmıyor. Çünkü ya belden aşağı vuruluyor, yahut birilerine şantaj yapılıyor... Mesela iki gün önce, bugünkü hükümetin ortağı ve de Cumhurbaşkanı Denktaş'ın oğlu olan Serdar Denktaş, bir basın toplantısı düzenleyerek, Kıbrıs adasının dört bir yanında çok zengin petrol ve gaz yatakları bulunduğunu, ABD ve AB'nin Annan Planı ile, Kıbrıs adasını bütünüyle elegeçirip bu petrol yataklarına konmak istediğini söyledi. Haydaaa! Buyur burdan yak... Yıllar yılı petrol yatakları yatmış yatacağı yerde. Tam seçimlere üç gün kala, Sayın Denktaş ve ortakları tarafından nasıl bir tehlikeye maruz kaldıkları birden bire keşfedilmiş... Bu klasik şark yaklaşımı ve komplo teorileriyle bir yere varılamayacağını artık herkes biliyor diyeceğiz ama, siyaset kurdu olarak kişi ve kadroların hâlâ daha buna başvurma ihtiyacı duymasını nasıl izah edeceğiz? Yoksa, belki tutar hesabıyla son kozlar mı oynanıyor? Çünkü buna benzer sivri bir çıkış da baba Denktaş'tan geldi. Diyor ki, Sayın Cumhurbaşkanı, "hükümeti kurma görevini verirken ezici çoğunluk arayacağım!.." Bu kabil yaklaşımları geçmişten de hatırlıyoruz. Tam bir Demirel taktiği!... Kendisi için söz konusu olduğunda parmak hesabı, yani "Bulun 226'yı düşürün hükümeti!.." ama işine gelmeyince de çoğunluğa sahip bloka mesela DYP-RP ittifakı adına hükümeti kuracak Tansu Çiller'e görev vermeyip bilinen yollarla sağlanan başka ittifakları iktidara taşımak... Sayın Denktaş ilaveten diyor ki; "Başbakanlık görevini ancak Türkiye'ye hakaret etmemiş olan birisine veririm!" İşte burada durum karışmaya başlıyor; Kim hakaret etti, kim etmedi? Hakaret olup olmadığı nasıl tesbit edilecek? Kim karar verecek? Görünüşe bakılırsa Rauf Denktaş! Peki hangi mülahaza ile karar verecek? Bunu sormaya gerek var mı? Böyle bir karar kabul edilir mi? Çok tehlikeli bir durum... Zira bir süreden beri KKTC için Gürcistan benzeri senaryolar konuşuluyor. Yani Şevardnadze'yi koltuğundan eden sivil halk ayaklanması! Böyle bir şeyin konuşulması bile ürpertici. Ancak bunu tahrik edecek tutum ve davranışlar, sanki bile bile sürdürülüyor. Tecrübesi herkes tarafından kabul edilen bir devlet adamı olan Sayın Denktaş'ın; halkın iradesine saygı göstermesi ve çok tehlikeli sonuçlar doğuracak başka yollara tevessül etmemesi aklın yoludur. Hem "yavru vatan"ı hem ana vatanı büyük buhranlara sürükleyecek atraksiyonlara fırsat verilmemelidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.