"Derin Demokrasi!.."

A -
A +

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, siyaset literatürüne yeni bir deyim kazandırdı... "DERİN DEMOKRASİ"!.. Şimdiye kadar, hep "DERİN DEVLET" kavramını yaygın şekilde duyuyorduk. Bugüne dek "derin demokrasi" tabiri başkaları tarafından kullanılmış olsa bile şöhret derecesine ulaşamamıştı. Ama görünen o ki, bundan böyle demokrasinin yüzeysel biçimde değil de; derinliğine, yahut enine-boyuna kavranmasını çağrıştıracak bu tabir çok kullanılacak. Ve siyasi söylemlere de hayli polemik konusu olacağı da kesin gibi. Tıpkı "Derin Devlet" kavramında olduğu gibi... "DERİN DEVLET" deyimine hemen her seferinde esrarengiz bir mana yüklenmiştir. Devletin; bilinen mücerret (soyut) yönü ve görünen müşahhas (somut) biçiminden adeta tamamen farklı, gizli, esrarlı ve karanlık bir yapısından dem vurmak için kullanılıyor bu tabir. Kavram tam olarak bu manaya gelmese de bunu ifade etmek için kullanılıyor. Yerli-yersiz, doğru yanlış herkesin, bir vesile ile kullanarak söylemine ağırlık kazandırmak için bu kolaylığa saptığı da meçhul değil. Özellikle örtülü operasyonların anlatımında, psikolojik harekat türü faaliyetlerin tanımlanmasında, ulusal ve uluslararası boyuttaki stratejik ve taktik hamlelerin vukuunda görülen veya hissedilen imza daima "Derin Devlet" şeklinde okunur! Yazıyı mecrasından saptırmamak için, "derin devlet" tabirinde derinleşmeyi bir yana bırakıp, "derin demokrasi"ye bakalım; Erdoğan, AK Parti'nin siyasetteki misyonunu sadece siyasi alanın en güçlü partisi olmakla sınırlamadığını, aynı zamanda siyasi alanı genişletmeyi ve demokrasi ile güçlendirmeyi hedeflediğini ve işte bunun için de derin demokrasi kavramına önem verdiklerini söylüyor... Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında parti mensuplarına seslenen Başbakanın bu yeni açılımı gerçekten önemli. Şu sözleri dikkatle okumak gerekiyor: "AK Parti, demokrasinin sadece fiziğinin ve kaslarının değil, damarlarının, sinirlerinin ve tüm hücrelerinin güçlü olması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu derin demokrasi bilinci, demokrasinin Türkiye'nin yalnızca elbisesi veya aksesuarı değil, hücreleri ve ruhu olarak görmelidir. Sizler bunun taşıyıcısı olmak durumundasınız..." Gerçekten bu noktada Türkiye'nin topyekun bir değerlendirme ve analiz yapma ihtiyacı var. Çünkü hâlâ daha bazılarının kafasında demokrasi ile ilgili soru işaretleri var. Demokrasiyi yerleştirme ve kökleştirme adımlarının her birinin şüphe ve endişe ile karşılayan bu kesim; doğrudan yahut dolaylı olarak, her seferinde "NE KADAR DEMOKRASİ?" veya "NEREYE KADAR DEMOKRASİ?" sorularıyla çekincelerini ortaya koymakta ve demokrasinin gelişmesini neredeyse rejim için tehlikeli bir süreç olarak değerlendirmektedir. Bittabi bunun altında, evvel emirde siyasete, siyasetçilere ve daha da önemlisi halka karşı bir güvensizlik yatmaktadır!.. Erdoğan'ın dünkü konuşmasında böyle düşünenlere de çok manidar bir cevap var; "Türkiye, Anayasasında tanımı yapılmış olan rejiminden memnundur. Bu zoraki bir memnuniyet değildir. Defalarca kanıtlanmış ve milletimizin karakteri haline gelmiş bir memnuniyettir... Türkiye, bütün anayasal kurumlarıyla, ama en önce Hükümeti ve Meclisiyle rejimini sonsuza dek yaşatmaya kesin kararlıdır..." Evet, bu sözler, özellikle milletin iradesine; o iradenin müşahhas sonucu olan seçim sandığından çıkan karara, o kararla teşekkül eden Millet Meclisine ve onun güvenine dayalı hükümetlere nedense hep güvensizlik besleyip başka alternatifler arama alışkanlığındaki kesimlere anlamlı bir cevaptır. Umarız onlar da bir gün devletin yegane sahibinin millet olduğunu anlar ve hazmederler...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.