Kıbrıs'ı kim satar? Niye satar?!.

A -
A +

Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır..." "Ya Taksim, ya ölüm!.." diye diye bugünlere geldik... Görünen köy kılavuz istemez derler. Şimdi artık kesin olarak anlaşılıyor ki, Kıbrıs meselesi çözülmedikçe; ne AB konusu, ne de diğer meselelerde Türkiye'nin başı rahatlar. Hali hazırda, Annan Planı çerçevesinde meseleyi çözüme kavuşturmak için kurulan bir hükümet var. Talat-Denktaş koalisyonu, Kıbrıs Türk halkının yüzde ellisinden fazla bir çoğunluğunun da desteğine sahip... Türkiye Cumhuriyeti hükümeti de, Kıbrıs düğümünün çözülmesi hususunda güçlü bir iradeye sahip görünüyor. O halde; hem Türkiye'nin hem de KKTC halkının önünü açacak bir politikanın kararlılıkla uygulanıp bir an evvel sonuca ulaşılması gerekir. Hal böyle iken son zamanlarda, bazıları, özellikle bazı siyaset adamları; sürekli olarak Kıbrıs'ın satılacak olmasından filan bahsediyorlar. Dünkü gazetelerde yine MHP lideri Bahçeli'nin demeci vardı. Brüksel sevdası veya Yunanistan sevgisi uğruna, hiç kimsenin Kıbrıs'ı satamayacağını söylüyordu. Kıbrıs'ı kim, niye satsın? Kıbrıs'ı satmak ne demek? Halkın kafasını karıştırmamak lazım. Yıllar önce, BM nezdindeki görüşmelerde; Kıbrıs'ta, çözüm noktasında yüzde yirmidokuz artı (%29+...)ya razı oluruz diye imza atan, bizzat Sayın Denktaş, değil mi? Peki Annan Planı'na göre Türk tarafına verilen toprak miktarı ne kadar? Yüzde 29.3... O halde Kıbrıs nasıl satılıyor? Kim satıyor? Yazımın başında belirttiğimiz sloganlarla veya "çözümsüzlük çözümdür..." mantığı ile bunca yıl ne gibi yararlar elde edildi acaba? Hiç! Siyaset ile hamaseti artık kesin olarak ayırt etmeliyiz. Bahçeli, Yunan sevgisinden bahsederken Ecevit'i üzmüş olmasın! Zira Yunanlı ile kardeşiz diye şiir yazan o... Kıbrıs Harekatı'na karar veren hükümetin başkanı da o!.. Demek ki, devlet politikası öyle sevgi ile sevda ile yürütülemiyor. Türkiye, Menderes hükümetlerinin imzaladığı Londra ve Zürih anlaşmalarının verdiği "garantörlük" hakkıyla Kıbrıs'a müdahale edebildi.. Devlet adamlarını da iyi tanımak lazım.. 1959'da AET'ye girmek için başvuran merhum Menderes... 1960'ta Yassıada'ya idamla yargılanmaya giderken, Celal Bayar ile Avrupa Birliği'ne girme meselesini konuşuyordu! Ama bazılarına göre "büyük devlet adamı" olan Sayın Ecevit, 19 yıl sonra, yani 1978'de aynı ileri görüşlülüğü gösteremedi. O zamanki adıyla Avrupa Topluluğu, Türkiye'yi birliğe davet için; dönemin Belçika Dışişleri Bakanı Leo Tindemans'ı özel elçi olarak ülkemize göndermişti. Denilen şu idi; gelin sizi Yunanistan ile birlikte Avrupa Topluluğu'na, (Ortak Pazar'a) alalım. Ancak Sayın Ecevit yine şairane bir yaklaşımla dedi ki: Ortak Pazar'a girersek, onlar ortak biz pazar oluruz! Bu yükü de Türk ekonomisi kaldıramaz.. Eğer 1978'de ayağımıza kadar gelen bu fırsatı tepmeseydik, biz çoktan AB'ye girmiştik. Nitekim Yunanistan 1983'te birliğe üye oldu. Ve belki 1980'de ihtilale de maruz kalmazdık. Ama işte görüyorsunuz, devlet adamlarının basireti ülkelerin kazanç ve kayıplarında hayati rol oynuyor. Demek ki, sloganla, şiirle, hamasetle ülke yönetmek ve hele hele her noktası, her virgülü kaskatı gerçek, yani "reel politik" olan harici siyaseti yönlendirmek mümkün değil! O halde gerçekçi olalım. Kıbrıs'ı satan filan yok. Kıbrıs'ta ne durumda olduğumuzu iyi hesaplayıp geleceği de ona göre planlayalım. Unutmayalım; Kıbrıs milli dava ise Avrupa Birliği de milli politikamızdır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.