Türk-ABD ilişkilerinin durumu...

A -
A +

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyareti dün sona erdi. Erdoğan'ın temasları ile ilgili olarak medyada çok geniş analiz ve yorumlar yapıldı. Detaylara girmeden genel hatlarıyla özetlenecek olursa, Başbakan'ın ABD seyahatinin sonuç itibariyle başarılı olduğu ve Türkiye'nin Washington'dan beklediği desteği büyük ölçüde aldığı noktasında bir görüş birliği var. Geçmişte, bazı siyasi liderlerin Amerika'ya yaptığı resmi gezilerin, Beyaz Saray'da kaç dakika süre ile ağırlandığı noktasında düğümlenir ve eğer, ABD başkanı ile başbaşa geçirilen süre yarım saati aşmışsa adeta başarının işareti olarak görülürdü!.. Neyse ki, bu defa ölçü olarak Beyaz Saray'da ağırlanma süresi kullanılmadı. Şaka bir yana, belki de ilk defa böylesine önemli bir resmi gezi, önceden yapılan iyi bir hazırlık ve doğru zamanlama ile başarılı kılındı. Meşhur 1 Mart tezkeresinin TBMM'den geçmemesi sebebiyle, tehlikeli şekilde gerginleşen iki ülke ilişkilerinin, yeniden normalleşmeye ve iyileşmeye başladığının çok net bir göstergesi olan bu seyahatin hasılasını tek bir yazı ile anlatmak zordur. Önümüzdeki dönemde çeşitli konularda, pratiğe yansıyacak sonuçlarıyla Erdoğan'ın ABD gezisinin başarı derecesi net olarak görülebilecektir. Ancak şimdiden şunu ifade edelim; Özellikle üç mühim meselede, Türkiye'nin Beyaz Saray'dan aldığı olumlu reaksiyon oldukça dikkat çekicidir. Kıbrıs, Irak ve terörle mücadele... Bilhassa zaman itibariyle Türkiye'yi strese sokan Kıbrıs meselesinde, çözüme dönük barış görüşmelerinin yeniden ve mümkün olan en kısa zamanda başlaması noktasında, Erdoğan ve ekibi, ABD Yönetiminden duymak istediği cevapları aldı. AB yolundaki en önemli engellerden biri olan Kıbrıs konusunun halli için Amerika'nın ağırlığını koyması şu dönemde ayrı bir önem taşıyor. Irak'ın toprak bütünlüğü hususunda Bush'un önceki taahhüdünü teyit etmiş olması da çok çok mühim. Her ne kadar, şimdiye kadar Irak'taki gelişmeler, ABD söylemlerini pek doğrulamasa da, son tahlilde, Türkiye'ye verilen taahhüt uluslararası hukuk ve iki ülke ilişkileri açısından esas referans noktasıdır. Terörle mücadele ve bilhassa halen binlerce silahlı militanını Kuzey Irak dağlarında bulunduran PKK-KADEK veya Kongra Gel isimli terör örgütüne karşı takınılan tavır ve ortak mücadele sözü de yine hayati bir konu... Elbette bunların dışında görüşme masasına gelen daha pek çok konu var. Ama biliyoruız ki, bu tür temaslarda müzakere edilen her mesele açıkça dile getirilmez. Ve elbette kapalı kapılar arkasında konuşulan pek çok konu sadece ilgililerin bilgi dairesinde kalır. Şunu ifade etmeliyiz; Kim ne derse desin Başbakan'ın ABD seyahatinin, içte ve dışta Türkiye'nin politik ve ekonomik hayatı üzerinde uzun vadeli ve derin etkileri olacaktır. Denilebilir ki, önemli dış meselelerde, belki de ilk defa sivil iktidar bu denli öne çıkıp inisiyatif alabiliyor. Bunun içerde de ülkenin demokratik yapısı üzerinde kalıcı izlerini önümüzdeki dönemde daha belirgin şekilde görebiliriz. Şöyle bir hüküm yanlış olmasa gerek: Futbol terminolojisi ile ifade edersek; uzun bir aradan sonra ilk defa Türkiye dış siyaset arenasında, defansif (savunmaya dönük) pozisyondan ofansif (hücuma dönük) konuma geçmiştir. Hariciyeye bu dinamizmi getiren ve siyasi risk alarak statükocu yaklaşımı aşan, devletin ana unsurları arasında bir konsensüs sağlayan AK Parti iktidarı, bu kararlılığını devam ettirdiği takdirde esaslı başarılara imza atmaya adaydır... ABD seyahati bunun işaretini vermiştir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.