1915 – 2015: Yüz yılda ne değişti?

A -
A +

Şanlı tarihimizdeki kahramanlık sahifeleri haklı olarak göğsümüzü kabartıyor... Ancak tarihi bir bütün olarak ele alıp, sonuçlarını doğru değerlendirmeliyiz.

Kahraman ecdadımızın tam yüz yıl önce, kanlarıyla yazdığı büyük destanı, Çanakkale Zaferi'nin sene-i devriyesini kutlarken, sadece şehit ve gazilerimizin gösterdiği cesaret ve fedakârlıklarla iftihar etmek yetmez! Bize en az 253 bin cana mal olan, Çanakkale muharebelerinin manasını iyi anlamamız ve üzerinde derin derin düşünmemiz gerekiyor. Tarih bilgisi, tarih şuuruyla beslendiği vakit işe yarar... 20. Yüzyılın, Türk Milleti hesabına niçin 'kayıp asır' olarak yaşandığını kavrayabilmek için, belki de Çanakkale Savaşlarından bir yüz yıl daha geriye gidip, sebeplerini araştırmak lazım. 1808 ile 1908 ve 1908 ile 2008 arasındaki iki yüz yıllık zaman aralığını, ayrı ayrı ve çok derinlemesine tahkik etmemiz, yarınlar için vereceğimiz stratejik kararlar bakımından çok çok önemli!.. 19. Asır, Prof. İlber Ortaylı'nın; ünlü eserine başlık olarak seçtiği çarpıcı ifadesiyle, "İmparatorluğun en uzun yüzyılıdır." 20. Yüzyılı büyük kayıplarla geçiren Türk Milleti, 21. Yüzyıl'a iyi bir başlangıç yaptı sayılır. Ancak devamını da getirmesi lazım...

1999 yılında, ABD Başkanı Bill Clinton Türkiye'yi ziyareti sırasında, TBMM'de şunları söylemişti: "... 20. Yüzyılı anlamak için, Türkiye'nin tarihi bir anahtardır. Ancak ben inanıyorum ki, Türkiye'nin geleceği, önümüzdeki bin yılın ilk yüzyılının şekillenmesinde de son derece önemli bir rol oynayacaktır..." Evet, Çanakkale savaşlarına gelinceye kadar, Osmanlı Devleti, dört seneden beri zaten savaşta idi. 1911'de İtalyanlara karşı başlayan Trablusgarp savaşı, akabinde yaşanan Balkan felaketi ve nihayet Birinci Dünya Savaşı... O yıllarda Osmanlı Ordusu niçin Yemen Cephesini, Kudüs Cephesini niçin canhıraş şekilde savunuyordu? Yüz yıl sonra, tam da bugünlerde Yemen'de gerçekten neler oluyor? Çanakkale Savaşından bir yıl sonra, İngiltere ile Fransa arasında yapılan (ve tabii Rusya'nın da haberdar olduğu, İstanbul ve Boğazlar üzerinde imtiyaz kazanma vaadiyle onay verdiği) Sykes –Picot gizli anlaşmasıyla, bölüşülen Irak, Suriye, Filistin ve Lübnan'da durum nedir? Neler oluyor? Burada cereyan eden büyük hadiseler, Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından ne ifade ediyor?

Yüzyıl önce Türkler, tarihte eşine rastlanmamış bir kahramanlıkla Çanakkale Boğazını, Yemen'i savunurken, bugün kan ve ateşle boğuşan Musul, Bağdat, Basra ve Şam'ın jeopolitik geleceğine kilitlenmişti... İstanbul'un Savunma Hattı Balkanların kalbinden geçiyordu. Çanakkale Boğazı, sadece İstanbul için değil, aynı zamanda Şam ve Bağdat için de hayati önem taşıyordu. Yürek yakıcı türkülere konu olan Yemen ve Çanakkale muharebelerinde, Sarıkamış'ın dondurucu soğuklarında, Hicaz çöllerinin yakıcı sıcağında kaybettiğimiz yüzbinlerce askerin kanı ve canı; yüz yıl sonra dahi, hâlâ devam eden istila ve sömürü dalgalarını önlemek için feda edildi. Ancak bu sömürgeci müstevlileri durdurmak için, sadece kan ve can vermek yetmez, yetmiyor. "Düşmanın silahıyla silahlanmak lazımdır..."
Osmanlı Devleti, askeri ve ekonomik bakımdan, rakiplerine nazaran zayıf durumda olduğu için Birinci Dünya Savaşını kaybetti. Yerine kurulan Türkiye Cumhuriyetini de bölüp parçalamak için çevirmedikleri fırıldak kalmadı!.. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye Endülüs olmayacak..." derken, aynı hegemonik güçlerin ülkemize dönük, hiç de hayırhah olmayan niyetlerine dikkat çekiyor ve ona göre hazırlıklı olmamızın ehemmiyetini vurguluyor. Dikkat! Yüz yıldır Osmanlı topraklarında, kan ve ateş hiç azalmadı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.